https://www.panzehirdergi.com/wp-content/uploads/2020/07/yalniz-adamlar.mp3 Yalnız Adamlar/ ALİ TANRISEVER eskiden, çook eskiden, daha biz çocukken yalnız yaşayan adamlardan korkardım… o zamanlar bizi korkutan şeyin, yalnız adamların “korkutucu” görüntüleri zannederdim… sessizce acısını çeken herkesi potansiyel kaçık zannetme cahilliği… şimdi ise bizi korkutanın yalnızlıkları değil, “kimsesizlikleri” olduğunu biliyorum… alışılmadık, bilinmedik, anlamsız, gizemli bir şeydi bizim için bir adamın kimsesiz olması… hayattan “düşmüş” adamlardı onlar… bizlerin ve bizler gibi olan herkesin “birileri” vardı o zamanlar… zamanın “içindeydik” hepimiz… çevremizdekilerin firar etmesine on yıllar vardı henüz. annelerimiz, babalarımız, bizimle oynayan çocuklar, bizi seven arkadaşlarımız vardı… bahsettiklerim ise korkunç derecede “kimsesiz” adamlardı. “seçilmiş” yalnızlıklarının konforu ve özgürlüğüyle yaşayan adamlar değildi bahsi geçenler. sapına kadar kimsesiz… sokaklarda, barakalarda, derme çatma kulübelerde, yere serdikleri kartonlarda yatanlardan değildi bu adamlar. uçsuz bucaksız bahçeler içinde, yedi sekiz odalı, terk edilmiş, kocaman ahşap evlerin bir odasına sığınmış adamlardı… bizi cezbettiği kadar korkutmayı da başaran adamlar. yanlarında sadece istifledikleri geçmişlikleri olan, yitirdikleri ve terk edilmişlikleri ile yaşayan gerilimli adamlar… hani korkak adımlarla girdiğimiz, en cesurumuzun bir adım önde olduğu, ürkek, her an uçmaya hazır serçe adımlarıyla soluğumuzu tutmuş evini gözetlemeye doğru ilerlerken duyduğumuz en ufak bir çıtırtıda bahçesinden gerisin geriye, çığlık çığlığa kaçtığımız adamlar… Biz, apartman yalnızları ise şimdilerde çocukların keşif alanları dışında, apartmanlarda yaşıyor, diğer komşuların arasında kayboluyor, onların ardına saklanıyoruz da; çoluk çocuğu korkutmuyoruz..! şimdinin yeknesak günlerinde pencereden bakarken, sokaktan geçen çocuklar görüyorum… pencereden muğlak zamanların geçişini izlerken ben, güle oynaya, bağıra çağıra geçip gidiyor çocuklar. keşke onları korkutabilseydim, diyorum… ama benden habersiz geçip gidiyorlar şakalaşarak.. onları bir kez olsun korkutabilmek, hayattan düşmüş varlığımı ayağa kaldırmak için “saygıdeğer” bir fırsat olurdu. hiç vicdan azabı duymadan yarattığım rahatsızlıkla kurbanlarımı seyre dalardım. nasıl da bir tanrısallık atfederdim kendime… uyuşukluktan sıyrılıp sanrılı bir sevince geçerdim… tatlı tembelliğimin iç sıkıntısına dönmeden önce hayattan biraz daha zaman kazanır, korkutacak yeni kurbanlar arayışına girerdim huzurlu bir miskinlik içinde… Heyhat! işte güle oynaya, bağıra çağıra geçip gidiyor çocuklar…
Harika, emeğinize sağlık…
Bayıldım buna çol samimi çok güzel