TAŞLAMA MUHABBET-İ GEYİK Ciddi ciddi yazdım tınmadılar... Yazdığıma tınmayınca kimsecikler, birazcık bozuldum mu? Sanırım! Sağ olsun Google Ağabey’in motorunu aradım, geyik fotoğrafını hemen de buldum Aşırdım. Sanki benimmiş gibi! Whatsap Aile gurubunda da paylaştım Dip notu da yapıştırdım. Muhabbeti, geyikle mi başlatsam? Emoji mi diyorsunuz? Hah işte ondan! Benimki, kızım, kahkahasının emojisini yapıştırdı Gül fotoğrafı vardı elimde ama o benimdi Ben çekmiştim, aşırma değildi Hemen koydum gülleri. “Gül gül, keçinin kızı” dedim. Güldüğümde babam da böyle derdi bana İnadımdan değil, dağ tepe, ağaç dal dinlemez Tırmanırdım da tırmanırdım. Yazdım bir zamanlar keçi öyküsü Geçen gün sosyal medyada yayınlanan gazetede de vardı kaçırılan keçilerin makalesi O konuyu bilmiyordum, benimki başka idi Bununla ilgili de bir öykü kaleme almalı Adını da Keçilerimi Kaçırdı koymalı Yazacağım, babam bana boşuna mı keçi derdi! Olsun, desin. Hoşuma da giderdi. Onun adı mı? Önce İnatçı Keçi’ydi sonra değişti. Kimin? Yazdığım, yazının! Birazdan anlatırım Sözcükler mi? Hım! Nereden mi geldi? Sözcükler sözlerden gelir Her biri bir yerden gelir Yerin dibinden gelir, göğün tepesinden gelir Buzun sarkıtından da gelir Sözün sözünden, özün özünden gelir Güneşten, aydan, sudan, atadan gelir Kuşun kanadıyla, martının gagasıyla gelir Yeter ki görmeyi bil Yeter ki duymayı bil Her bir şey dışarıda Dışarının sesini Düşlerinin ışığıyla harmanlayınca Ardı ardına da sıralayınca Olur, lokum gibi tümceler Yeme de yanında yat misali Aman ha makas olmasın elinizde! Kesip kesip yapıştırmayın sayfanıza Yazıktır o canım yazıya, İnsancık, duymuş, sonra da yazmış, çizmiş, dışarının sesini Eskiden yayınlanan fotoğrafının üzerine de hele hele hiç yapıştırma; yazı eskidenmiş gibi olacak diye... Mertlik bozuldu çıkınca Face Yâd etmeden alma, kapma, çalma, anlamıyor sanma, burulmasın yazanın, çizenin içi. Yazdım, yazdım yaz oldu Yazamadım güz oldu Yazıdaki söz oldu… Sonra baktım yazıya Sözün özünde giz mi vardı? E aradım! Arandı da Her birinde giz yoktu Düz mantık da aranmalıydı-aramalıydım O yazıda ne vardı? İnatçı keçilerin hayatı... Hep istedim, çok istedim “İnatçı Keçi” öyküsü yazmayı Konu yeraltı olunca Öykünün sözleri de yerin altından çıktı. Keçinin sabrı da Keçinin inadı oldu. Yazının adı, Honamlı oldu, da yine değişebilir ta ki bir kitaba girene kadar Ah benim bu ikircikli hallerim! Bu gün günlerden 27 Mayıs 2017 Telefonun saati 21.07 Tabletinki 22.14 Gün doğru da saat hangisi? Önemi de yok aslında hangisiyse hangisi. Hangisi, hangisi? Hangisi mi, hangisi? Çilingir sofrasını kurmuşlar, çakır keyif olmuşlar, boş boş konuşup durmuşlar Sonra da boş boşu yüklemişler bizim o güzelim caaanım geyiğe Yiğitliği de aslana. Acıyı, çığlığı martıya Barışı güvercine Yalnızlığın gücünü kartala. Güzelliği cerene, zarafeti kuğuya, naifliği kelebeğe Yavaşlığı kaplumbağaya, kaçmayı tavşana, tutmayı tazıya, çalışkanlığı arıya-karıncaya Serseriliği köpeğe, nankörlüğü, kediye… Suskunluğu eşeğe, boyun eğeni koyuna Çarpık giden düzeni deveye, her devrin insanını bukalemuna Sinsiyi yılana, diliyle can yakanı akrebe… Dahası var da bu kadarı yeter. Güzelliğin adı farklı olsa da zürafa da vardı dilimizin argosunda! Çalanınkini bulamadım. Onu da bir zahmet siz bulun. Tüm sıfatları hayvanlar taşıyorsa, insan için elde ne kaldı? Koca bir hiç mi? Koca hiçler dünyasına hoş geldiniz nankör kediler! Biraz da ciddi olalım, ciddi ciddi yazalım; İnsanın insana, insanın hayvana yaptığı eziyeti; hayvan hayvana, hayvan insana yapmadı. Utanmadık, sıkılmadık! "Hayvan" diyerek insana, o masum sözcüğü argonun içine doladık. Hayvanları tanıdıkça, insanları daha da zor anlamaya başladım Yaşadıkça hayvanlarla, anlama güçlüğü oluştu bende Anlamlandıramıyorum, yaşanan anlamsızlıkları… Biraz ciddiyete davet etsem mi kendimi, tam da yazıyordum ciddi ciddi! Küçüğüm Nefes, sokağın kedisi o, oradan işaret ediyor beni de anlat diye Akciğerlerinden hasta. Hastayım mastayım demiyor sütlü kahvem, rahat vermiyor diğer kedim Ses’e. Tam bir fırlama! Kırmış dökmüş her bir şeyi Bardak bir yanda, parçalanmış dağılmış Çay ayrı yana saçılmış. Vay hınzır kedi vay! Vay hınzır demeyeyim Haksızlık etmeyeyim Varsın, kırsın dağıtsın, saçsın, saçmalasın. İstediğim bu değil miydi? Buydu, yaşanan yaşam! Yaşanan yaşamların aynası, otobüsler-de geçti ömrüm Ömür dediğin ne ki, su gibi akıp geçti. Otobüse binmeler başlayınca bu ara, yine dilime dolandı otobüsün halleri Aynaya daha iyi bakar oldum Kendimi, herkesin yerine koyar oldum Siz ona ne diyorsunuz? Empati! Eveet, duygudaşlık yapar oldum. İstanbul'un otobüslerini Bilemler bilir, on beşimde yazmaya başladım Yazdıklarım her ne kadar kaybolsa da! O yıllar Otobüsün biletçileriydi dilime dolanan Usumda kalan nakaratı. İlerleyelim beyler, hanımlar! İlerledik! İlerledik! İlerledik! Üçler, yediler, kırklar Boşu dolu gören, dolanlar Olanlar! Olmayanlar! Otobüsün içine, arka kapıdan sızamayanlar, sızanlar Ortada kuyu var yandan geçler, doluyu boş sanan ahmaklar… İstanbul’da hayat onlara da zor be arkadaş, dur- durak yok onlara Elbet okumalı yazmalı insan Dışarıdaki sesi ıskalamadan! İnsanından, bi haber olan, kendini entelektüel sanan Karda kışta arada da olsa Yollar buz tutunca otomobilleri kayınca Bazen düşerler “halkın arasına”, aramıza “Halkın arasında olmak” mutluluk verirmiş onlara Yahu iki popüler oldun diye “Halkın arasında olmak” falan filan ne iş abi bu? Bu söylemi yakıştırdın mı kendine sen halk değil de halt mısın? Saysam gider de gider, İstanbul insanının hallerini Eee! Ya sonra? Eee! Efendim Nefes. “Otobüsün macerası biter mi?” Bitmez. Peki. Bir kaçını, karakaçanı, anlatayım o zaman Pardon canım, Karakaçan mı? Nerden mi çıktı? Özür dilerim lafın gelişi o. Nefes diyecektim. Evet, senin bir ismin var. Nefes ’in sepetini taktım koluma, hasta ya! Doktor abisinden geliyoruz! Yıl bilmem kaç yedide Otobüsler aynı otobüs Simalar değişse de. İlişti gözüm, göğü delene Bir göğe baktım, bir delene Delen meydan vermedi, göğü görmeme Bir otobüse binene baktım Bir otobüsün içindekilerine Tıkış tıkıştı! Burnumun ucunu, anca görebildim. İlerledik! Otobüse bindi, gökdelenin işçisi, Eteğinin basması eskimiş olan anası yanında, Ayakkabısı delik, oğlu yamacında. İşçi gökdeleni bitirdi Her bir yerden görünüyordu, heybeti Bozsa da şehrin dokusunu, yedi tepesini, yoktu ki hiç önemi! İşçi gökdeleni bitirdi Bitirdiği gökdelenin, bir daha Kapısından, içeri giremedi. İlerledik! İlerledik abi! Ne kızıyon? Kızma be birader Allah! Allah! Çattık yahu! İlerledik! Neden ters ters bakirsin! İlerledik. Dikildim genç insanın başına Açmış dergiyi, bakıyor fotoğrafa, ben de onunla Ona gözün hırsızı mı diyorlar? Ne diyorlarsa diyorlar! Baktım, bakmaktan ne çıkar Yürütmedim ya Sevdim o fotoyu Fotoda ki genç kadın, yanındaki genç adamla Saçıyla başıyla, divitin fistanıyla Bütünleşmiş doğayla. İçimdeki özlem sanırım bu ola Doğa ve onunla bütünleşebilen insanlar. Pozlayana, eyvallah! Sayfayı çevirdi genç insan Pozlama, pozlayanın hüneriyle muhteşem olsa da Bana yansıyan, aynısı, tıpkısı, bizim gibi Betonlar arasında can çekişen canlar! Çevirdi yine sayfayı genç insan Sayfada yazıyordu 322 Milyonluk Depresyon. Yüzbinler değil. Milyonlar ağa... Milyonlar üç yüz! 322 milyon, depresyonda olan insan varmış! Üç milyonu da yurdumda yaşamaktaymış Bu nasıl rakam ağalar? Üçün yanına koy koy bitmez sıfırları Övünün eserinizle Kırmızıçizgilerin savaşçıları! Övünün başarınızla Diye, söylenirken içinde buldum kendimi Kendim gibi otobüstekiler de 322 milyonun içindeydi. İlerleyelim beyler, hanımlar! İlerledik! İlerledik! İlerledik yahu! Of! İyiydi be! Gardaş şimdiki yerim. Fotoğrafları, yazıları gözlüyordum! İlerledik! El mahkûm. İlerledik! Otobüs kaldı durakta. Yolcunun bir ayağı otobüste, Bir ayağı caddede İlerleyin beyler, yoksa bu otobüs gitmeyecek Kalacaksınız hepiniz sokakta… O, dedi ki Oooo! Öylemi diyorsun kaptan Atarız hep birlikte seni de sokağa… Öbürü koca sesiyle homurdandı Daha ne kadar ilerleyeceğiz? Kadınları mı sıkıştıralım, üstüne mi çıkalım! Üç kere söyledi söylediğini Kendi sözü, kendine hoş gelmişti belli ki. İlerleyin beyler bir adım daha İlerledik! Tek koltukta oturuyor iki kadın Birinin başı örtülü, diğerinin açık Diz dize, dip dibe Kırk yıllık, ahbap gibi sohbetlerde, Aslında bizi bize bıraksalar gayet de güzeliz Bırakın bizi rahat, biz bizimle iyiyiz. İlerleyin beyler ilerleyin İlerledik! Ula, yoruldum artık, yüküm de ağır Vermiyor hiç kimseler yer Bakıyorum gözlere, gözler ya yumuk ya da telefona kayık. Of. Koptu belim. Ne sırt ne el kaldı ağrımayan… İlerleyelim. İlerleyelim de… Nereye? İlerleyelim hanımlar beyler İlerleyelim mi? Kedinin de bozuldu keyfi Aha da başladı benim kedi Kedi işte insan değil ki Miyav Kedi mi miyavladı? Hee! He he! Ha! Hadi be! Onun otobüste ne işi vardı? Bozdu otobüsün düzenini O, trafoya da girip bozmamış mıydı düzeni? İlerleyelim beyler, hanımlar! Vay hınzır kedi Vay! Vay hınzır vay! İnat etti ilerlemedi. Suçlu bulundu! Vay! Hınzır vay. Bu kedi çok asi! Kedi işte insan değil ki İlerlemedi! Durdu, düşündü. Bir ara gülümsedi. Sonra da kendi içine çekildi kedi İlerlemedi! İlerlemedi! Kedi işte insan değil ki Sonunda. Öyle bir hırladı ki Hırladı mı kükredi mi? Orasını bilemem Patlamış barut gibiydi Olacağı buydu. Açtı ağzını, yumdu gözünü Oy Anam! Oy! Dişler, dişler pek de sivri… İlerlemedi! İlerlenemedi! İlerleyemedik! Yine dişler göründü. Ben neredeyim bu hikâyenin içinde? Dedi Geç oldu. Yoruldum be Nefes. Bir dahaki sefere, bir daha ki sefere… 27 Mayıs 2017/21.07 Güler Demir Resim; R. Ogün Kızmaz
Güler Hanım
Nefesinize sağlık. Bir nefeste okudum. Nefes nefese kaldım. Kapılıp gittim o nefis tempoya. İlerleyelim beyler….
Çok teşekkür ederim. Ne mutlu bana. Var olun…