MODESTA’NIN KENTİ: GOLİARDA SAPİENZA’DA DÜŞÜNCENİN MİMARLIĞI / Çağnam Erkmen
MODESTA’NIN KENTİ: GOLİARDA SAPİENZA’DA DÜŞÜNCENİN MİMARLIĞI
Goliarda Sapienza’nın Mutluluk Sanatı adıyla Türkiye’de yayınlanan kitabı modern gerçekçilik edebiyatının başyapıtlarından biri olmasına rağmen ülkemizde yeterince yankı yaratmadı.
Goliarda Sapienza orijinal ismi L’arte della Gioia adlı eserini 1967’den 1976’ya kadar dokuz yıllık bir süre zarfında yazdı. 1996’daki ölümüne kadar yirmi yıl boyunca kitabını İtalya’da yayınlatamadı, ahlaksız olduğu düşünülen eseri için destekçi bulamadı. Bir günah yığını olarak değerlendirilen el yazması, on yıllarca bir sandıkta bekledikten ve yazarının ölümünden sonra eşi tarafından küçük bir yayınevinde bastırıldı. Roman 2005’te Fransa’da yayınlandığında ise “unutulmuş bir başyapıt” ilan edildi.
Bugün sizlere Goliarda Sapienza’nın Mutluluk Kitabı’ndaki Modesta karakterinin “kenti”nden söz etmek istiyorum. Burada bahsedeceğim kent, bildiğimiz anlamda bir şehir değil. Modesta’nın yaşadığı yer coğrafi bir kent değil, düşünsel bir kent.
Sapienza, Modesta’nın benliğini kurarken, mekânı ideolojik, etik ve zihinsel bir alan olarak örgütler: Kent, burada bir fikir mimarisidir. Feminist, sosyalist, özgürlükçü bir “akıl kenti”. Kent artık soyut bir yapıdır; “Modesta’nın bilincinin kenti”. Modesta’nın kenti, fikirlerin, öğretilerin, özgürlük arayışlarının kurduğu bir zihinsel coğrafyadır.
-
Modesta’nın doğduğu dünya: Düşünceye kapalı taşradır.
Modesta’nın hikâyesi, bilginin ve özgür iradenin yok sayıldığı bir kapsül dünyada başlar. Roman, Sicilya’nın bir köyünde denizi merak eden beş yaşındaki Modesa ile açılır. Denizci babasını henüz tanımamıştır. Deniz imgesi kitabın alegorik metaforudur. Sonsuzluk, bilinmezlik, heyecan ve kuşku çağrıştıran bir imgedir. 1900’lü yılların başında bir fotoğrafta bir resimde bile görmediği muğlak şeydir deniz.
Bedenindeki titreşimleri ve ürpertilerin haz verişini tanırken, köyün ötesinde dağların evlerin ve onların da ardındaki deniz imgesinin hissettirdiği tatlı bilinmezlik ve hazzın ilk göstergesini anladığı sahneyle hikâyesi açılır. Sapienza beş yaşında bir çocuğun mastürbasyonuyla okuru daha ilk sayfalardan sarsar. Modesa’nın çevresinde görebildiği nesneler ve canlılarla büyüttüğü dünyayı merkeze alır. Modesa önce bedenini hisseder, cinsel titreşimlerini takip eder, kendine dokunur. Sürekli bağıran mongol kız kardeş ve ihtimam göstermeyen anne travması yanı sıra ergenliğe dahi girmeden denizden dönen baba tarafından cinsel tacize uğrar. Modesa’ya köyünde tek iyi davranan genç bir köylüdür. Onun bilgisini ve dokunuşlarını sömürmekten imtina etmez Modesa. Kendinden büyük ergen delikanlıyı kışkırtıp kendini deneyimin kollarına bırakacak kadar gözü kara ve deneyim için seçtiği delikanlı tarafından esirgeneceğini bilecek kadar duyarlılığı açık küçük bir kızdır. Kitabın daha ilk sayfalarında ailesinin ölümüne neden olan yangını başlatması ve kendini zincirleyen kötü kaderinden uzaklaşmak için ilk hamlesini yapmakla tanırız romanın cesur kahramanını. Modesa bilginin kullanılan bir şey olduğunu fark ettiği anda ihtiyacına yönelik tüm bilgiyi kendi aklının sorgusuyla bulur.
Küçücük bir köyde etkileşim içinde bulunduğu mongol abla, duyarsız anne, esirgeyen bir komşu delikanlı, eve geldiğinde kızına tacizde bulunan babayı gözlemleyerek davranışlarını eğilimlerini ölçerek bile bir dünya bilgiyle kendini savunabilir koruyabilir veya susarak gizleyebilir yetkinliği kazanır.
Onun düşünme biçimi doğrular ve yanlışlar, ahlak ve erdem üzerinden gelişmez. Nedenler ve nasıllara baktığı faydacı yönüyle her olguyu olduğu gibi değerlendirir. Kendini asla kurban gibi görmez. Kendi için savaşır. Çünkü asıl olan yaşamaktır. Yaşayabilmek için yapması gerekenden korkmayacak kadar dirayetli ve iradeli bir çocuktur Modesta. On yaşında bilerek ve isteyerek evini yakarak ailesini katleder. Yangından kaçmayarak kurtarılmayı bekleyerek masumiyetini ispatlayacak kadar da şeytani bir zekâsı vardır. Çünkü kozanın hapisliğinden çıkabilmesi için yapması gereken budur. Sicilya’daki köyünde yakın ilişkileri kavramış susması gerektiğini öğrenmiş Modesta’nın hikâyesi, Goliarda Sapienza’nın kendi biyografik izlerini de taşıyan bir şekilde, yoksulluk, bastırılmışlık ve ataerkil düzenle başlar. Çocukluğunun geçtiği taşra, Sicilya’nın sert, kapalı, toplumsal cinsiyet rollerinin belirlediği bir dünyadır. Bu mekân yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda zihinsel bir taşradır. Geleneklerin, dinin ve yoksulluğun birlikte ördüğü bir çıkmaz sokaktır. Sapienza, Modesta’nın taşradan çıkışını yalnızca coğrafi değil, epistemolojik bir çıkış olarak yazar. Modesta’nın denizi aşma ülküsü ise, aslında bir zihniyet sınırını aşmasıdır. Böylece “kent” arayışı, bilginin, sorgulamanın ve yeni fikirlerin arayışına dönüşecektir.
Modesta’nın evden çıkışından sonraki ilk durağı lav taşlarıyla döşenmiş yüksek duvarları içindeki bir manastırdır.
Manastır da bir çeşit kozadır. Manastırın içinde de bir şehir yoktur. Bir topluluk vardır. Manastır sahneleri, Modesta’nın içsel dönüşümünün ilk kırılma noktasıdır. Burada, kentin yokluğu bir tür ruhsal açlığı da doğurur. Kent, onun için bir “uzak ışık ”tır; denizdir. Seslerin, özgürlüğün, bilinmeyen arzuların merkezidir. Taşradan kente geçiş, sadece bir fiziksel yer değiştirme değil, öznenin kendi kimliğini kurma sürecinin başlangıcı olacaktır. Manastırın duvarları, yalnızca dini dogmayı değil, düşünceyi bastıran toplumsal yapıyı da simgeler. Sessizliği öğrenir; itaatin dilini öğrenir. Ama bir şey vardır ki öğrenmeyi reddeder: Kör inancı. Kimsesizliği yüzünden bir yetimhaneye verilmek yerine bir asilzade kızı rahibe tarafından kollanarak manastıra alınır. Manastırda Modesa kendini geliştirir. Adanmışlığın, bilinmezliği arayan bilgiyi öğrenme ihtirasıyla manastırdaki ilmi kapar. Piyano çalmayı dilbilgisini, müziği ve en önemlisi tablolardan denizi tanır. Manastırın bahçıvanı dahil herkesin bilgisini süzer. Manastır bürokrasisi, ilişki dinamiği, sevgi ve iyilik üzerine filozofça yetkin yorumlar edinip manastır bahçesinde erişebildiği doğa ağaçlar ve gökyüzü ile yetinerek daha fazlasını, duvarların arkasını, denize ulaşacağı zamana gün sayar. Tanrı ve inanç kavramlarına kendini adar. Her zaman yaptığı ve yapacağı gibi iyice kavradıktan sonra özenle dizdiği iskambil kağıtlarını yıkar. Dindar riyakarlığını ve sonunda tanrıdan şüphe etmeyi de öğrenir. Her şeyi duyan gören, zeki ve öğrenmeye meraklı, bağışlanma ve tanrının çağrısına uyma palavrasının ötesindeki riyayı anlamak Modesta’yı zindeleştirir. Modesta’nın manastırdan çıkışı incelikle planladığı bir suikastladır. Üstelik sevdiği rahibeyi öldürmüştür. Kendi için öldürmüştür. Modesta’yı özgürleştirmek için.
Tefekkürü, yaşamda kalma dürtüsüyle bilen, tecrübe etme dürtüsüyle denemekten korkmayan, sınırları zorlayan Modesa, rahibeleri manipüle eder, aristokrat Barandiforti ailesine mensup rahibeyi masumca baştan çıkarıp onu utandırır. Bu utanç rahibeyi uzak ama korunaklı bir bölgeye çekerken mirasını Modesta’ya bırakır. Kendinden feragat etmeyi ve boyun eğmeyi kabullenir gibi yaptığı yıllar sonunda dini eğitimle donanım kazanıp manastırda yeterince öğrendiğine, tanrıya ibadet edip tanrıdan da nefret ettiğine karar verdikten sonra manastır lavdan duvarlarını aşacağı güne sabrederek için hamisi rahibenin düşerek öleceği suikastı düzenler. Kesintisiz rol keserek masumiyetine şüphe düşürmeyen Modesta kendini saklayarak rahibenin doğduğu Brandiforti şatosuna gider.
Modesta’nın üçüncü durağı Brandiforti şatosudur.
Aristokrat kadının kozasıdır burası da. Çünkü soylu kadın şehrin sokaklarında dolaşmaz. Kent olgusu burada da gözükmez. Modesta aristokrasinin nimetlerinden yararlanır. Denizin diğer tarafından ana karadaki kentlerden fikirler ve doktrinler gelmektedir. Şato manastır gibi duvarlarla çevrilidir. Asilzade kadının sokakla işi yoktur o devirde. Rahibenin annesi büyük prensesin taktirini kazanan Modesta’nın artık aristokrat adetlerini öğrenir. Yine dört duvar arasında malikanenin büyük kitaplığından faydalanarak kendini geliştirir, zekasından dolayı hesap kitap işlerini öğrenir. Hiçbir öğüdü konutu kuralı önemsememesine rağmen sıkıca uygulayarak kendine sağlam bir yer edinir. En beğenilmeyen işlere koşar, her şarta uyum sağlar. Çocukken mongol ablasından kazandığı tecrübeyle evin mongol oğlunu zapt edebildiğinden prenses tarafından sakat adamla evlendirilip aileye katılır, bu formalite evlilikle prenses unvanı alır. Birinci dünya savaşında erkeksiz kalan ailenin yönetiminde büyük prensese destek verir. Talihi ve entrikaları sayesinde şatonun yönetimi ona geçer. Malikanede çiftliklerin ve toprakların idaresi, ailenin genç kızıyla yatak ilişkisi, giyim kuşam ve adetlerin öğrenilmesi ve okuma aşkıyla her gün bilgisi ve görgüsü gelişir.
Ve hala merak eder. Denizi.
Denizin ötesindeki ana karayı. Napoli’yi, daha ötesini, dünyayı. Ana kara onun için kitaplarda yazılan fikirlerin membaıdır. Anakarada olaylar vardır. Sosyalizm fikirleri, kadın ve erkek eşitliği feminizm aklını kurcalar. Sosyalistlerle tanışacağı güne hazırlanır. Modesta gizlice asaleti koruyan yüksek duvarların ardına çıkıp çiftliği yöneten icarcıyla da kırıştırır, ata binmeyi öğrenir. Karşılaştığı her “mecburiyet”e aklını ve konsantrasyonunu verir. Bilgiyi adeta damıtır.
İdareyi kaybedeceğini anladığı an, pek çok hayat dersi aldığı, insan yönetmenin inceliklerini kaptığı büyük prensesin vasiyetnamesini de saklar. Napoli’den gemilerle dönen askerlerin adaya taşıdığı İspanyol gribi yüzünden ölen prensesin ardından Brandiforti ailesinin başı ve yöneticisi olur. Bu arada birinci dünya savaşı sürmektedir. Çöküp duran yıkık bir krallığı, aristokrasiyi ayakta tutmaya çalışır. Arazilerin işletilmesi vergiler kiralar ödemelerle başa çıkmaya çalışırken aynı zamanda şiir ve felsefeyle ilgilenir.
Ve tıpkı manastırdaki dini eğitimden alacağını alıp onu reddettiği gibi, tıpkı ailesinin pespayeliğini reddettiği gibi aristokrasiyi de reddeder. Bir çalışan ordusuna hizmet etmek yerine şatoyu ve toprakları elden çıkartarak nihayet ailenin Palermo’daki deniz kenarındaki villasına yerleşirler. Modestanın düşünsel kenti burada özgürleşir.
-
Düşünsel kent: Bilim, sosyalizm ve feminizmin kesiştiği alandır
Modesa nihayet denizin kenarına gelmiştir.
Modesta’nın “kenti” tam da bu noktada kurulur.
Onun kenti, fikirlerin serbestçe dolaştığı, inanç yerine aklın, gelenek yerine düşüncenin hâkim olduğu yerdir. Burada binalar yerine kavramlar yükselir; sokaklar, bilginin ve deneyimin yollarıdır. Bu kentin meydanında bilim vardır çünkü Modesta için bilmek, yaşamın anlamıdır. Ama bilimin soğuk nesnelliğini, insanı unutmayan bir etikle birleştirir. Yan sokaklarda sosyalizm vardır, eşitliğin ve dayanışmanın hayalidir. Ve bu kentin her duvarında feminizm yankılanır çünkü Modesta, özgürlüğün cinsiyetsiz bir hak olmadığını, bedensel ve toplumsal bir mücadele olduğunu bilir. Sapienza, bu fikirleri bir öğretisel sistem olarak değil, yaşayan bir şehir gibi kurar. Modesta, her doktrini bir sokak gibi dolaşır, sorgular, deneyimler, bazen terk eder, bazen yeniden döner. Hiçbir fikre körü körüne bağlanmaz; onun düşünsel kenti, hareket hâlinde bir kenttir. Modesta kente geldiğinde kent hem büyüleyici hem de tehdit edicidir. Kentin ritmi, taşranın ritmini bozar; zaman hızlanır, beden fark edilir hâle gelir. Sapienza burada kenti yalnızca toplumsal ilişkilerin yoğunlaştığı bir alan olarak değil, öznenin kendisini icat ettiği bir laboratuvar olarak resmeder. Modesta kentte yalnızca “yeni bir hayat” aramaz; kendi benliğini yeniden yazar. Eğitim alır, sosyalleşir, arzularını keşfeder. Ama bu dönüşüm, kentin ona sunduğu hazır kimlik kalıplarına yerleşmekle değil, onları yıkarak olur. Sapienza’nın feminist bir yazar olarak önemi de burada belirir: Modesta, kentte kendisine dayatılan “modern kadın”, “burjuva kadın”, hatta “özgür kadın” tanımlarının hiçbiriyle tam olarak özdeşleşmez. Kent, onun için bir özgürleşme mekânı olduğu kadar bir maskeler tiyatrosudur.
-
Kentin mimarisi: Aklın ve arzunun birliğidir
Modesta’nın bilincinde akıl ile arzu birbirinden ayrılmaz. Sapienza, rasyonelliği soğuk bir mantık değil, arzunun düşünceyle buluştuğu yaratıcı bir güç olarak gösterir. Modesta’nın “kenti”, duyguyla düşüncenin birlikte örüldüğü bir mimaridir. Bu kentin yollarında tutkular da yürür, fikirler de. Modesta, arzuyu bastırmak yerine anlamaya çalışır; sevginin, cinselliğin ve düşüncenin aynı özgürlük diline ait olduğunu görür. Sapienza için bu birlik, patriyarkanın en köklü ikiliğini —akıl erkek, duygu kadın ayrımını— bozan devrimci bir tavırdır. Modesta’nın kenti, bu ikiliğin yıkıldığı bir “içsel cumhuriyet”tir. Bu nedenle kent hem zihinsel hem bedensel bir özgürlük alanıdır.
-
Bilgiyle özgürlüğü bağlayan köprü
Modesta’nın yaşadığı çağda, özellikle savaş sonrası İtalya’da, bilgi ve ideoloji birbirine karışmış durumdadır. Sapienza’nın metni bu ortamı sessizce ama derinden yansıtır. Modesta’nın “kenti” tam da bu karışımın içinden doğar: Ne yalnızca ideolojik bir merkez ne de salt bireysel bir bilinçtir. O, bilgiyle özgürlüğü birbirine bağlayan bir köprüdür. Bu kentte düşünce, bir tür kamusal yaşam biçimidir. Modesta konuşur, tartışır, itiraz eder, yeniden kurar. Kentin duvarları onun sesiyle örülür. Ve bu anlamda, Sapienza’nın romanı bir kadın düşünürün kentini gösterir bize; sokakta değil, zihinde yükselen bir kent.
-
Doktrinlerle yüzleşme: Sosyalizm ve feminizm
Sapienza, Modesta aracılığıyla sosyalizmi ve feminizmi aynı düzlemde ama gerilimli bir ilişki içinde gösterir. Modesta sosyalizmi, insana ve adalete duyduğu inançla benimser. Ama erkek merkezli sosyalist çevrelerin, kadının özgün deneyimini yok saydığını da fark eder. Bu farkındalık, onun düşünsel kentinde bir çatlak açar. Sosyalizmi de anlar ve bazı olgularını hemen reddeder. Ve o çatlağa feminizm girer: Kadının bedeni, arzusu, emeği, bilinci…
Tüm bunların toplumsal eşitliğin kurucu unsurları olduğunu savunur. Modesta’nın kenti, yalnızca eşitlikten değil, farkın kabulünden doğan bir düzendir. Sapienza, bu kenti ütopya olarak değil, sürekli tamamlanmayan bir inşa olarak yazar. Duvarlar hep eksiktir, planlar hep değişir; tıpkı düşüncenin kendisi gibi.
Modesta’nın kentteki hareketi, aynı zamanda bir sınıfsal mobilite öyküsüdür. Yoksul bir taşralı kızdan, kentli bir entelektüele dönüşür. Ancak bu yükseliş, onu yeni bir iktidar alanına da iter. Sapienza, Modesta’nın kendisini sınıfsal olarak konumlandırma çabasını ironik bir biçimde sunar: bir yandan burjuva kültürünün estetik kodlarını benimser, diğer yandan bu dünyanın ikiyüzlülüğünü görür. Kent, sınıf farklarının da sahnesidir; Modesta bu farkları sadece gözlemlemekle kalmaz, onları kendi içinde taşır. Ve entelektüelliğin dehlizlerinde de reddedilecek bir yan bulur.
-
Kentte bilimin yeri: Akıl, deney ve şüphedir.
Modesta’nın dünyasında bilim, sadece teknik bir bilgi değil, ahlaki bir duruştur. Bilim, şüphenin, sorgulamanın, deneyimin adıdır. Sapienza, bu yönüyle aydınlanma düşüncesine kadın bakışı getirir. Modesta, dogmanın yerine deneyimi koyar. Bu, aynı zamanda bireysel bir politikadır: İnançla değil, bilgiyle yaşamak; itaatle değil, merakla ilerlemek. Bu düşünsel kentte laboratuvarlar, kütüphaneler, çalışma odaları vardır ama bunlar fiziksel değil, zihinsel mekânlardır. Modesta’nın her kararı, bir bilimsel deney gibidir: Gözlem, hata, tekrar, sonuç. Tez antitez sentez… Sapienza böylece, düşüncenin ahlaki boyutunu toplumsal eleştiriye dönüştürür.
-
Bu kentin duygusu: Yalnızlık değil, bilinç
Modesta’nın düşünsel kentinde yalnızlık kaçınılmazdır. Çünkü özgür düşünen insan, her zaman çoğunluğun dışında kalır. Ama Sapienza’nın Modesta’sı bu yalnızlığı trajediye dönüştürmez; onu bir bilinç hâline getirir. “Yalnızım, öyleyse varım” demese de, öyledir. Kendi kentiyle birlikte yaşar, kendi fikirlerinin yurttaşı olur. Bu, birey olmanın en radikal biçimidir.
-
Sonuç: Modesta’nın kurduğu kent
Sonuç olarak, Modesta’nın kenti coğrafi değil, düşünsel bir kenttir. Bu kentte dogma yerine düşünce, gelenek yerine deneyim, sessizlik yerine ses vardır. Kent, Modesta’nın benliğinde kurulur; sokakları, onun fikirleriyle döşenir. Ve bu kent, hiçbir zaman tamamlanmaz çünkü düşünce hiçbir zaman tamamlanmaz. Sapienza’nın büyük başarısı, bir kadının sadece özgürlüğünü değil, kendi kentini kurma hakkını da anlatmasıdır. Modesta’nın kenti, modern dünyanın sorularına verilmiş feminist, sosyalist ve insancıl bir yanıttır. O kentte bilimin aklı, feminizmin sezgisi, sosyalizmin adaleti bir aradadır. Ve belki de Sapienza’nın asıl önerisi şudur: Özgürlük, bir yer değil, bir düşünce biçimidir. Modesta’nın kenti de işte bu biçimin kendisidir; bir “akıl kenti”.
Özetle; Modesta’nın yaşadığı yer coğrafi bir kent değil, düşünsel bir kenttir.
Sapienza, Modesta’nın benliğini kurarken, mekânı ideolojik, etik ve zihinsel bir alan olarak örgütler: Kent, burada bir fikir mimarisidir, feminist, sosyalist, özgürlükçü kent artık soyut bir yapıdır; “Modesta’nın bilincinin kenti.”
Modesta’nın kenti, fikirlerin, doktrinlerin, özgürlük arayışlarının kurduğu bir zihinsel coğrafyadır. Bu anlamda Modesta’nın kent deneyimi, yalnızca bireysel bir hikâye değil, kadın öznenin modern kentte yer alma mücadelesinin alegorisidir. Kentte yürüyen, konuşan, arzulayan, yalnız kalan Modesta; kamusal alanda var olmanın bedelini ödeyen bütün kadınların sesi hâline gelir.
Goliarda Sapienza, Mutluluk Sanatı romanını kurgularken hiçbir mekân ve şehir ve bölge betimlemesi yapmamıştır. İnsanların tipi belirgin değildir. Sadece fikirlerle konuşurlar. Bu yüzden coğrafi kentler de belirleyici değildir. Catalan, Palermo, İstanbul, Napoli ve Roma kentlerinin adı oralardan yansıyan fikir akımlarıyla Modesa’nın hayatına girmiştir. Kentin coğrafi ve mimari karakterinin hiçbir rolü olmaması sebebiyle romanın kahramanıyla korelasyon kurması açısında en az etkili şehir Napoli seçilmiştir. Sapienza’nın Mutluluk Kitabı, İtalyan edebiyatında kentle kadın arasındaki ilişkinin yeniden yazıldığı metinlerden biridir. Modesa bir düşünsel flanözdür. Elleri cebinde yüksüz, bagajsız ve misyonsuz dolaşır zihninde. İşlenmiş bilinçten azade kılar aklını. Düşünsel bir keşifle mest olur.
Çağdaşlarının aksine, Sapienza kenti sadece toplumsal arka plan olarak değil, doğrudan öznenin inşasının maddi koşulu olarak ele alır. Modesta’nın özgürleşmesi, kent mekânının dönüşümüyle paraleldir: Kent, onun bilincinde bir metin gibi yeniden yazılır.
Diğer Panzehir Dosya yazılarını okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

