MARTILAR
Sessizce giden bir geminin arkasından büyük umutlarla yola çıkan martılar üzerine bir denemedir…
Sakince demirleri kıyıdan yüreklerine çeken denizciler yaprak yaprak öbek tutan hüzünleri sıraya koymaya başladılar. Fırtınalara kapılmış gemi incecik gövdesiyle rüzgarlara karşı koymaya bile cüret edemeyecek haldeydi. Sevgiden yosun tutmuş bedenini aç martılara bırakmayacak kadar da cesurdu. Ziller çalındı, son dersin çıkış vaktinde zillerin sesine kulak veren martılar birbirlerine öykü anlatmaya başladılar, içinden çıkılamayacak sorulardan vazgeçelim dedi, genç bir martı, varsa yoksa biziz, bize bizden başka rüzgar uğrayamaz, biz birbirimizi kucaklayalım diyerek söze başladı, ayakları çamur içinde yorgun ve yaşlı martılardan birisi sözü havada yakalayıp bir güzel nasihat çekti: bakın; gençlerin kanı taze olur, hızlı akar, zaman demlendikçe durulur damarda atan kan, bazılarında durulmaz taşar, ki siz taşanlardansınız, en iyisi bir bardak süt ve gevrek bir dilim ekmekle karnınızı doyurup geçmiş günlere inat etmekten vazgeçin dedi.
Şunun şurasında gemiye gireli üç gün olan, zayıf mı zayıf, çelimsiz bir tayfa bedenine bakmadan söyleve başladı;
Ey deniz dostları, kaldırımların vazgeçilmezleri;
Biz ki, bizim geçmişimiz fırtınaları geride bırakıp, geleceği geçmişten damıtan, elleri yağlı, gözleri hüzün, ayakları ıslak su içerisinde büyümüş albatrosların tarihini içine çekmiş göçmen kuşlarız, inadına rüzgarlar bitse bile küreklere sarılacağız, ki küreklerimiz kırılsa düşlerimizdeki umutlarımızdan çekeceğiz yaşamı…
Sustu tüm martılar…
Gece oldu
Sonra akşam
Sonra sabah
Elinde fırından yeni çıkmış bir çift pideyle, sarı saçlı, yeşil gözlerinde bayram sevinci olan bir kız çocuğu, boyalı parmaklarıyla genç martının düşlerine pideleri bırakarak, gözlerinde sevinç, ayaklarında siyah bir çizmeyle el sallayıp uzaklaşıp gitti.
Her hikaye mutlu sonla bitecek değil ya bizim hikaye de böyle işte…
Potkal hiçlikte demlenip yüreğinizdeki yeşil umutlara dem tutsun…