BİR UMUTTUR YAŞAMAK / Kerime Ural Cengiz
BİR UMUTTUR YAŞAMAK
Denizin uçsuz bucaksız seyrine dalmış huzur içinde kahvemi yudumluyorum. Etraftaki kalabalığın gürültüsünü duymadan kendi yarattığım sessizlikte mutluyum. Kulaklarımı kapatsam da gözümü ve burnumu kapatamıyorum. Yüzümü yalayıp geçen lağım ve sahilin ekşi kokusunu duyumsamayı engelleyemiyorum. Son yıllarda körfez çığlık atıyor. Belki onun da sesini duymamak için birileri kulaklık takmıştır, kim bilir? Her şeye rağmen kıyıya vuran dalga sesleri ruhumu okşuyor. Seyrine dalıp unutuyorum her şeyi.
Denizin kenarında şemsiyeler altında oturan insanlar iki metre sonra başlayan denize istedikleri zaman girip çıkabiliyor, eşyalarının kaybolmayacağından emin. Masaların etrafındaki sandalyelere emanet ettikleri çantalarını bırakıp yüzmeye gidebiliyor. Hem denize yakın olması hem de eşyaların güvencesi beni de mest ediyor. İster yüz, istersen oturup çay kahve eşliğinde denizi seyreyle, ben de uçsuz bucaksız maviliğe bakıp huzur buluyorum.
Denizden el ele çıkan bir çifte takılıyor gözüm. En az deniz kadar sakin adımlarla yürüyorlar. Hayatlarının son baharını yaşayan bu çifte imrenerek bakıyorum. Kadının kısa kesimli ak saçlarından sular sızıyor. Bir eli adamın elinde diğer eliyle akan suları siliyor. Yürürken zayıflamış çilli bacaklarındaki etler sallanıyor. Adam daha dinç, dinç olmasına ama sırtında kambur gibi bir eğrilikle baş etmeye çalışıyor. Elleri hala kenetli onca yıla rağmen sevgileri hala tap taze. Yavaş adımlarla çıkıyorlar denizden duşa doğru yürüyorlar belleri bükük omuzları çökmüş, sırtlarında kim bilir hangi yükü taşıyorlar. Adam önce karısını sokuyor duşa, döndürerek güzelce yıkıyor. Havlusunu sırtına sarıyor elinden tutarak duşun yanındaki iskeleye götürüyor. Ona bir şeyler söyleyip sonra duşa doğru yöneliyor. Duşun vanasını açıp ilk suyu vücudunda hissettiği an, kadın denize atlamak için kurulan iskeleye yürümeye başlıyor.
Adam panikle üzerinden sular akarak koşuyor bir taraftan da sesini duyurmaya çalışıyor.
“Kadriye dur! Dur diyorum sana, Kadriye gitme!”
Kadın ilgisiz yürümeye devam ediyor. Bacağını zorla kaldırıp çıkıyor iskeleye sallanıyor, ayağı takılıyor sendeliyor.
Adam yaklaşıp uzanıyor, kadını elinden tutup çekiyor sert bir şekilde yüzüne bakıyor. Çocuğunu azarlar gibi azarlamaya başlıyor.
“Neden beni dinlemiyorsun? Orada beklemeni söylemiştim sana. Neden beklemiyorsun seni buraya getirende kabahat.”
Bu sesle geçmişe gidiyorum.
“Neden beni anlamıyorsun Leyla, artık eski duyguları hissetmiyorum sana”
“Başka biri mi var? Var değil mi? Günlerdir eve gelmiyorsun ne haldeyim sormuyorsun. Sen de haklısın, bu halde, yarım kalmış bir kadını kim ister?”
Gözlerini kaçırıyor eşim. “Biri olduğu için değil, hastalığından yorulduğum için gidiyorum” diyor.
Anılardan kurtulup kadına bakıyorum içim sızlıyor. Onun konuşmaya çalıştığını ağzından çıkanların anlaşılması zor şeylere dönüştüğünü görüyorum.
Başını öne eğiyor omuzları biraz daha çöküyor. Boşluğa salar gibi salıyor kollarını. Adam karısını alıp kafeteryanın masasına oturtuyor.
“Burada otur şimdi, ben hemen geleceğim sakın kımıldama duşumu alıp hemen geleceğim tamam mı?”
Kadın üzgün kayboluyor adamın gözlerinde sessizce başını sallıyor.
Adam tekrar duşa doğru yönelirken yardım bekler gibi bakıyor gözlerime gülümsüyorum anladığımı belli etmek istercesine.
Kadriye kıpırdanmaya başlıyor. Kocası duşa girince hemen yerinden kalkıp kafeteryanın merdivenlerine yöneliyor. Yaramaz çocuklar gibi bakıyor gözünün altından Yardım etsem mi diye kendi kendime konuşurken kadının bacağının titrediğini görüyorum. Düştü düşecek belki biri yardım eder diyorum ama kimse oralı değil. Yan masadaki beş kişilik aile biralarını içerken yüksek sesle sohbetlerine devam ediyor. Sandalyemin kollarından tutmuş yerimden fırlamaya hazırlanırken, kocası kendisinden beklenemeyecek bir hızla gelip kadını yakalıyor.
Masanın kenarına götürüp yerine oturtuyor. Nefes nefese tükenmiş bir halde bakıyor gözümün içine, sanki neden yardım etmedin der gibi geliyor bana bakışları. Kızıyorum kendime neden yardım etmedim. Benimle böyle ilgili bir adam yok hayatımda diye mi bıraktım kadını? Bunu anlayabilecek durumda olmayan kadına üzülüyorum.
Utanıyorum bakışlardan.
Ben kalkacaktım der gibi geveliyorum bir şeyler.
Adam kadına dönüyor, yüzünün çizgileri gergin sağ yanağı seğiriyor.
Bakmıyormuş gibi yapmaya çalışıyorum ama gözüm hep orada.
“Sana dur diyorum neden beni dinlemiyorsun. Beni bağırtıyorsun ayıp değil mi?”
Titreyen başına titrek bir ses eşlik ediyor.
“Ayıp. Ayıp, ayıp oluyor değil mi?”
Adam karısının elini tekrar tutup sahile götürüyor. Oradaki sandalyeye oturtup havlusuyla iyice kuruluyor. Kulağına bir şeyler fısıldayıp içinde buz dolu bir şişeyle duşa geri dönüyor şişeyi suyla doldurup kadının yanına dönüyor. Şişeyi içmesi için kadına vermeye çalışıyor kadın istemiyor eliyle itiyor. Adam suyu kadının ağzına götürüp ısrarla içmesini söylüyor. Kadriye tıpkı bir çocuk gibi kafasını sağa sola döndürüyor sonra eliyle şişeyi itiyor.
Adam çaresiz ve üzgün bakıyor kadına elini omzuna koyuyor. Şefkatli bir sesle.
“Bak içmezsen hasta olursun, hadi bak önce ben içeyim sonra sen. Elindeki şişeden biraz su içiyor, sonra kadına uzatıyor. Kadın içmemekte ısrar ediyor. Çantadan çıkardığı lacivert hasır şapkayı kadına giydiriyor. Sonra yavaş hareketlerle yanına oturuyor. Karısının elini tutup denizi seyre dalıyor. Kim bilir neler geçiyor hayalinden eski günler ah o eski günler her şeyin tertemiz ve taze günleri belki özlem duyduğu güzel günleri geliyor gözünün önüne.
Onları ilk gördüğümde hissettiğim şeylerin yerine hüzün gelip oturuyor.
Kim bilir kaç fırtına yaşamışlardı. En güçlü fırtına bu yaşadıklarıydı belki de. İyi günde kötü günde derken bu anı kastetmemişlerdi elbette, güzel günler geride kalmış atlatacakları bu fırtınalarda güçlü kalmaya çalışıyorlardı. Bu umut onlarda var oldukça o elleri kimse ayıramazdı. Özlemle bakıyorum onlara böyle sadık bir sevgi kaldı mı dünyada? Mayomun altında yarısı boş, memelerime bakıyorum. Daha teşhis konulur konmaz kaybolan eşim geliyor aklıma. Biz de iyi günümüzde çok mutluyduk. Deli gibi seviyorduk birbirimizi ama ben hasta olduğumu öğrendiğimde değişmişti her şey. Hastalıkla baş etmeye çalışıyordum. Yapayalnız bulantılar, ağrılar elimden tutmuştu. Gerisi yalnızlık. Ben daha otuzumda memesiz ve sevgisiz iken bu insanların sevgisi yarınlar için umut veriyor bana. Güzel günlerin önümde olduğunu düşleyip gülümsüyorum birbirlerine sevgiyle sarılan yaşlı çifte.
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.
