Oresay Özgür Doğan
Oresay Özgür Doğan

ŞİİRSEL ŞEYLER İÇİN BİLİNÇALTI PARAGRAFLARI-I

Manzaralı odadayım. Fonksiyonel şiirsellik olsun: Açıp anahtar kavramlarla gösteriyi, dikkat çeken bir şiir yazıyor, sosyal kültürel ekonomik bir dil çekmiş kaleme, dedi, diyecek suda saklanan taş.

 

Şimdi bu aşamada, insanın duyarlılığını tetikleyerek nesneyi verimli bir tuzağın içine çekip ve akabinde kuşkuyu düzene sokacağım. Sonuçları tartışırım. Sonra alkışladı yazılanı, o müthiş kalp yetmezliği: O, aklına çok yakıştırılan tatlı sözler felsefesiyle, pencerede bekleyen hüzün sürüsü, o, şiirle yoldan çıkmış olan. Ah sıkıntı nasıl da mutluluk veriyor. Budur işte dediler: Kaygı ve korku biriktirmiş eylemin melankolisi. Kulağını büktüm radyonun, söndür ışıkları, arkası yarın olsun.
Sor bakalım: İnsan nasıl şair olur? İşte, şiirdir şairi doğuran, ay ışığı yalnızlığını gülümseyerek katık eden, dedi. Şimdi istesem: Olgunun, şiirsel ahdi hukuk ile korunan lavanta kokan estetik inceliklerini zaman(teknoloji) ve mekân(ideoloji) bağlamında parçalarına ayırabilirim.
Okur-şair çelişkisi üzerine de eşlenmiş şeyleri şeylere ayırabilirim. Ön-test olur: Şiir için el falına bakabilirim. Uzaktan kumanda ile sesinizi kısabilirim.
Neyse ya!  Havamda değilim. Hava önemli! En iyisi ben bu manzaranın öyküsünü yazayım, küçük tutkuların ifadesi olmayan. İşin doğrusu bugün, farklı şiir tarifleri okumak istiyordum, photoshop’lu bir fotoğrafın içinde çay içerek. Sonra toplumsal yalnızlık ve toplumsal sessizlik için karıştırıp edebi külliyatı nitelikli bir şeyler bulayım, benzersiz kokuların birbirine karışacağı, dedim. Külden günlerin içindeyiz, diyecektim. Ah, her gece devriyeye çıksın acıyı bekleyen.
Bu arada, deseydi ki: Şiir, sizi yakalar ve gösterir bir ayna gibi, çıplak ve giyinik. Ve ben, “Sizi, şair yapacağım.” düş havuzundan kutsanmış imgeler vererek. Ateşlidir, şair öpücüğü. Beslenince bilinciniz ve belleğiniz…
Açınca yüzünüzde gamze arayan şiirin o yaşamsal rengi, bir çağrışım gücü oluşturacak ruhunuz ve heyecan salacak ortalığa.
Dün akşam, Türk şiirinin bir sorunu mu var, yahu, diye düşünmeden duramadım. Yani ulaşmaya ramak kala öteye o ana figürlerin ve atların kızıl cennetine.
Sonra bir baktım: Bu yaşta bu şiirsel zekâ… demiş, aklını şiirsel magazinle besleyen hedef ördeği, ateş altında parçalara üleştiriyor ilgisini.
Yine bu noktada, istesem, bir koza içinde pişirilmiş ilişki ve değerleri barındıran alışkanlıkla, yelpazeler çizebilirim, derin yaralar besleyen şiir insanlara.
Sonra seyredip dalgalı denizi, terli bir yorgunluk yazabilirim, yerel sıkıntıya, “Zamanı uzakta tutarak…” Gerginliğin doğduğu noktada alkışlayabilirim benzerimi. Algısına uygun düşsün sessizliğim.
Neyse ya! Kısa keselim. Sevgilim yan odadan sesleniyor: Hadi, aşkımız için soliptik bir şarkı arayalım, diye.
…..
Yaşamsal acıları ince hüzün üzerinden aşırarak büyük umudunu şiirsel ideolojinin lotus çiçeği olarak yakasına asan bilincinin bilincinde sanatsal inceliğin kuşatmasıyla şiirlerine gül takılan rahlesine aldığı ikilemlerle çelişik ötekine ödev veren eleştirel yorumlarına karanfil ekilen cinlerin efendisi modern lirik bir şair olarak birkaç dilde birden düşünerek özneyi ve nesneyi anılarıyla da yeniden tanıştıracak düzeyde eserler vermek üzere duygulanıma pencere açan hazların ruh evi şiirsel bir mekâna çekilmeye karar verdim.
Kar yağıyordu.
/Sana kuklaları anlatamıyorum ip de çürür boyna aşina.
…..
Ah, yine de usanmam arzularımın peşinde koşmaktan. Nadide kuşkularım var: Suskun kalmaktan sıkılan. Kuşku ki doyumsuz bir taydır, sığındığım şu deli dolu alengirli hayatı besleyen. Ah, dövmelensin çağın yumuşak koynuna beni ruh kardeşi kabul eden yalnızlık. Ve gerçeğin aynasında ışık olsun içimin soğuk rüzgârı ve bu nadide hesaplaşma zapt edilmiş aykırı sevinçler üzerine.
İşte, dündü ve gece yarısıydı, belki de imge mevsimiydi. İlahi bir ses: Hey, dostum, şiirin sana ihtiyacı var, diye ünledi. Ve çok çarpıcı ilk olgun dize düştü dalından. İnanıyorum ki zamanın ve mekânın ağır baskısıdır bu. Kayıt altına alınsın.
Şimdi, şeytani bir sezgiyle, boş zaman duygusundan sızan bir bölümü işgal etsin diye, şiirsel avluya yakışacak, görgü artırıcı ve şiirsel yüksek lisans tezlerine umut olacağına inandığım, içe kapanık ama gerçekte dışavurumcu bir tavırla birbiriyle kucaklaşan, birbirinden farklı şeylerin bütünlüğünü ve sınır tanımazlığını vurgulayan evde yoğurt yapmanın bilinç parlatan püf noktalarını, ele alacağım.
Sonrasında yeşilbaşlı gövel ördek ile çekiç başlı köpekbalığı arasında yüzeysel bir derinlik oluştursun elbette yetinmeyerek ruhun estetik eğilimine yapışarak uyumu yüceltsin diye imgenin çıplaklığını betimleyeceğim, şiirsel ilgiye. Ve üstüne mojito içip şiirsel ve sanatsal kavgaları da besleyen huylara ilke şiiri koruyup gözeten yeminli kıdemli edebi aktivistlerin silahı şiirsel makyajın menekşe renkli bir incelik olduğunu söyleyeceğim.
…..
Şiirsel Şeyler İçin Bilinçaltı Paragrafları’nı süslesin diye Dalkavuklar İçin Küçük Notlar başlığı altında mekânın zamanı duygusal ve elbette faydalı yararlı tavırlarla kurduğu noktada ütülenmiş değer yargısına göre yürüttüğü aklını okşayarak şiirsel eylemi kendisiyle kurduğu özel ilişkiye göre belirleyen her fırsatta kendi güzellemesini yapan bir olgu ustasını betimleyeyim, dedim.
Ayrıca sıcak havaya buzlu limonata olsun diye zarını ve beğenisini bekleyen kalabalığın ilgisini çekmek ve sempatisini kazanmak için şiirsel kuşak güzelliğinden kaynaklanan bir kukla gösterisiyle entelektüel bir şair ve düşünüre yontulmanın incelikleri üzerinden konunun şiirsel kimyasal atıklar barındırmasını da dikkate alarak mühim farkındalıkları korumak için şiirsel kişiliğin bir pohpohun terkisinde öteye beriye peşkeş çekilmesinin de eleştirilmesi gereken ağır şiirsel bir sorun olarak belirlenmesinin paragrafı neşelendireceğini düşündüm.
Şiirin ve edebiyatın algısı yüksek cin malı şiirsel özneler tarafından işgal edilmesi de güzel bir şey: El açması patatesli börek gibi evcil ve ahlaklı ve duygusal işte neo mutluluk tarzlarıyla…
Kuşkunuz olmasın, göğüsleyeceğiz ipi!
İşte özü davul zurnayla açığa demirleyen şeylerin akışını seyreden şeydir seslenen.  Şeyler Edebiyatı. Şimdi hava güzel olsaydı: Sıkı bir rüzgâr ve yağmur! Tam zamanı! Hakiki bir şiir yazayım diyorum.
Bu arada (Vallahi bana da sürpriz oldu.) şair dostum Japon Akira Katsui I. Uluslararası Edo Şiir Festivaline okunmak üzere, Başlıksız, başlıklı nefis şiirimi Japoncaya çevirmiş. Teşekkürler kıymetli dostum.
 バディ、ありがとう。Görselini paylaşacağım.
…..
Sabah kalktım, baktım ki birey yine yabancılaşmış. Metamodern bir yağmur yağmış geceden, biçimlendirilmiş bir romantizm sinmiş çelişkilere, kokuyor toprak, hâlâ. Ruhumu çözümleyip bir bardak çay içtim. İç hesaplaşmam bitince yandan çifte kavrulmuşlu bir kahve söyledim, yarım bardak soğuk suyla birlikte.
Acı için bir beden, beden için bir ruh çizeceğim öğleden sonra, dalgınlığını yüzünde gezdiren. Bir kimlik verip çeşitli roller yazacağım mülevves masumiyete. Bir yıkım ustası olacak yüreği sıradanlığa taş, dokunduğunu şiire çeviren ve deneyen ve eleştiren. Okuru, şairi ile şiiri arasındaki gizlere süren. Karanlık çökünce dolduracak imge sepetini, başlayacak oyunlara. Ah diyeceğim, şairliğin senin, başa bela!
…..
Büyük saflığın usulünde sağılmış mistik sütünü içtikten sonra şiir için etkileşime girdiğinde yüksek gerilim yaratan bir bebek gibi büyütülmüş kavramlarla dünyayı hızla çevirmeye çalışan çok sıfatlı sanatsal bir özneyi yazımın içinde ağırlamak istedim.
Aldım karşıma. Az sonra sinmişken şiirsel yazının ve yorumun ciddiyeti üzerine yine aktarılmış bir alışkanlıkla yaşamsal sancıların benlik kazandırdığı bakış açısının derin şiirsel saptanmış sonuçları olarak kısmen ironiyle ıslatılmış modern acıyı kaygıyı kuşkuyu ve zinde tutmak için süreceksin fırtınalı tutkuyu şiirin ve yorumun kundağına.
Ve yine bireyler arası çelişkiye sızarak ah ne estetik bir işgaldir o paylaştıracaksın ahlak keskilerini gömütlükler çizeceksin toplayıp kekeme buyrukları iç içe yüzünde kaskatı içilmiş sadakat andı. Dokunacaksın yine “Başı bulutlarda gezinenlere” dedim.
Yüzüme baktı. Gülümsedi. Sonra sürükledi bazı bilinçlerden uzakta bekleyen imgesini aynanın önüne. “Hayat sana güzel ey hakkâk!” dedi, benzerinin benzerine.
…..
Yakın bir zaman önce yine kendini alamadım ve usta işi şahane bir şiir yazdım: Taştan deniz yonttum engellenmiş bir aşk ve tutku için kıvranan. Büyü hüzün, dedim. Ürperiyoruz, her aşk gizlenir başka bir aşkın yüzüne, biten yolculuğunun kollarında vurguna inerken kalbi!
Ben yazdım diye söylemiyorum: Şiirim, mücbir sebeplerle özdeşleşen zıtlıkların arasından sıyrılarak ve insan-insan çelişkisini anlamlandırarak, etkileşim içinde özenle yorumsal birer im olan kurutulmuş imgelerden kotarılmıştır.
Özneden nesneye dönüşümün avlusuna gülümseyen bu betimlenmiş edam, okura iç gıcıklayan kavranabilir bir bakış açısı sezdirecek düzeydedir ve gelişmekte olan avcı ve toplayıcı bir yaklaşımla ele alınarak yazılmamıştır.
Ki şairin şaire söylenmesi, bir iç döküm de değildir. Ve beğeni grupları için kudreti alkışlanacak bir duyguyla da kaplanmamıştır. Herhangi kadim bir incelik için teşekkür edecek kendini uçurumdan iten çılgınlığı dizelere paylaştıran şiir insanı bir abi’si de yoktur! Hiçbir zaman ey’liğinden taşkın bir şiir festivalinde okunmayacaktır.
Melankoli’nin John’u olarak görüp anlayıp benimsediğim alt kat komşum, bir iyi niyet göstergesi olarak şiirimin öncelikle Balkan ülkelerinde yayımlanan dergilerin birinde boy vermesini temenni etti.
Ve ardından özlü söz yapımıyla meşgul mana tüccarı yan komşum ise kim bilir belki de İtalya’da, gecikmiş uzak bir ilkbahar akşamında, sevgili bir dokunuşa gül, şarap, peynir ve gondol yazılır diyerek tamamlanmamış farkındalığını sevgiyle donattı.
…..
Estetik bir bilinç edimi olarak, evlat edinip birkaç öksüz imgeyi, yazılmayanı derin düşünceler barındıran bir şiir yazdım ve üstat Hesiodos’a ithaf ettim. Uzak geçmişe modern bir selam olsun.
“Cinli” şiirlerim, yazılarım ve yorumlarım var benim, ağır ve tradisyonel sorumluluklar taşıyorum. Bugün bir ara şiirsel bir şekerleme için gizdeş yaşantısalcılığıma tablo olsun diyerek ve elbette şiirime edebi bir güç katsın diye çizdiğim robot resmime bakıp hüzünlenmek istiyorum.
Akabinde sanat yaşamıma yakışsın diye yazdığım ruhu güzel, acıyla kuşatılmış hayat hikâyemi de güncelleyeceğim.
Ah, ne zormuş: Uzun şiirsel zamanlar ayırarak ağır adımlarla seçme düşlerin peşine takılmak!..
…..
Sezgisel kavrayışın şiirsel estetiği için benden kopya çekenleri affediyorum. Hep böyle inceliklerin içinde kalmalısın, dedim, kendime.
Dedim ki yeni bir şiire başlamalısın, bir “merkez dergiler” heyecanından uzakta, gece imbiği ki kişisel yeteneğin buna uygundur. 3 perdelik bir çürüme olsun: Yorumcu konuşmacı eleştirmeni heyecanlandıracak olan. Aşk bittikten sonra yazılan, o kendine küsen şiirlerden olmasın. Daha kaba bir ses olsun.
Evet, şairinin yaşını 40 olarak belirleyeceğim. 40 yaşında bir şair yazsın istiyorum. Kadranını kışına hazırlamış, taş soğutan bir öğle güneşinin altında düşünerek oluşturmak istiyorum başlığını.
Algı için dokunmatik küçük boşluklar bırakıp, yasal ayin için dizeler arasına körkütük edalar serpiştireceğim. Çıktıkça kendine basamak ekleyen şiirsel sürgüne ve kaçışa, dalgın yorumlardan koparılmış uygun düş manzaraları oluşturmayı da ihmal etme, dedim kendime.
Şaşkın kamaşsın betimlemeleri ayrıksı sokulmaların. Bir sevincin çığlığı içinde anılarıyla büyüsün haz. Ah, yüzümde kendini tanıyan sözcükler, elmanın yarısı o aşılmış ve karşı konulmaz oluşların vebası.
İç huzur veriyor şiirsel mesafe. Ki o benim sevgili şiir aynamdır. Sonra bir okur çıkar, belki şiirimi, soğutulmuş şarapla içer, dil tutan. İmge okşamış bir sıcaklık yayılır bedenine.
Lütfen telaş etmeyiniz, derim. Ve yüzünde tebessümü sabırsız bir hüzün. Belki çeki düzen verir kendine küçük iltifatların büyülü nesnesi, şiir için yaratılmış sözcüklerin birlikteliğiyle.
“Sonrası kalır.” Kalacaksa kalır. Belki sonrası için aniden kuşak sahibi modern bir okur-şair olur, okuyan. Ah derim, inanın hiçbir günah işlenmez bu deliliği durduracak. İşte çalınınca ıslık, açılınca kapılar, işaret diliyle bir ortaklık duygusunu ölümsüzleştirir çok akıllı zaman.
Artık bir beden sahibidir, şairin o küçük ritüeli. Belki açılış konuşması pekişmiş etkinlikler için sıraya girer içlenmiş yerli verimler. Bir Beckett hiçliği ve sessizliğidir düşü ve tutkuyu parlatan stantlar. Belki ilanlarıyla atılır imzalar. ‘…den sevgilerle. ‘
Ah güzelim, biz kimiz, biliyor musunuz, derim: Biz, ilahi şiirsel el almış bir toplu hücum toplu defansın en az üç baskı yapmış şarkılı başarı öyküleriyiz. Biz, şiirsel kaydıraktan yukarı çıkmaya çalışan çocuklarız. Aman neyse ya olacak böyle şeyler. Hadi çekilsin artık artakalan tümceler çeyizlik gölgeye.

Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

2 thoughts on “ŞİİRSEL ŞEYLER İÇİN BİLİNÇALTI PARAGRAFLARI/ O. Özgür Doğan

  1. Kuşaklı, müfredatlı, modern bir okur- şair okusun … dileğini gerçekleştirmek istedim. Müfredatlı benim adlandırmam. Gerçi sen pek hoşlanmıyorsun müfredatlı, yaşlı yazıcılardan ama ben yazılarını okuyor, beğeniyorum. Bazen kendini fazla beğenme, bazen ses kakışmaları, çok zorlama tamlamaların dışında şiirsel düzyazılarını seviyorum. Hafife aldığın şeyler hoşuma gidiyor, gülümsüyorum gerçekten… Güzel kalemin hep yazsın dileğiyle gizemli Oresay…

  2. oresay özgür doğan dedi ki:

    Teşekkürler…

Berna Küçükoğlu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir