SANA GİTME DEMEM

 

Gülün dikenine konan kelebeğim, annem. Narin elleri buz gibidir şimdi. Mavi gözleri gri, çökük. Pencereyi açıp serin İzmir sonbaharına baktım. İnsan sevdiğine çektirirmiş, şöyle ağız dolusu küfür edesim var ona. İsyan etmek yasak bizim evde, susmak sessizce, kimseye belli etmeden üzülmek, kapalı odalarda ağlamak doğru olan. Harcayacak gücüm de yok zaten. Bittim. Biteli aylar oluyor. Uzak tuttuğumu sanırken, ölüm ağzıma yakıştıramadığım bir sözcükken, kalbime doldu taşıyor. Sinsice bekleyen dev bir canavar gibi duruyor kapımızın önünde.

Asansör kalabalık yine. İçindeki insanlarla birbirimize, bizim göremediğimiz bir bağla bağlayan tek ortak yanımız var. Onlar da bahsetmiyor ve isyan etmiyorlar. Susmak daha zor oysa.

Kapısı açık odaların içinde yaşananlar renklenmiş gözüme vuruyor. Hastane değil resim galerisi sanki. Boya kokusu geliyor her odadan. Burnum yanıyor. Etrafta serkeş gezen hüzünlü bir başkaldırı, tabloların yalansızlığı buraya yakışmamış. Renkler gerçek, yalan olan bizleriz. Kalacak olanlar ve gidecek olanlar. Kalacaklar yalan, gidecekler gerçek. Her an orayı terk edebilir ya da renklerini yere akıtıp ardında gri kara soluk bir tablo bırakıp gidebilirler. Odaya birkaç adım kaldı. Son tablonun önünde durdum, oyalandım. Ha gayret, giriverdim içeri.

Kocaman bir gülüşle. Öylesine büyüktü ki gözlerimin yaşı, ışıl ışıl parladı. Kelebeğim kanatlarını çırpıyor. Annesini kreşin kapısında gören küçük bir çocuk gibi. Ne zaman annen oldum ben. Öyle üzgün bakıyorsun ki gitmekten korkuyorsun sanırlar. Keyifli bir kahkaha ile girdim içeri. Her şey yolunda anneciğim, merak etme. Sen gidince biz hiç üzülmeyeceğiz senin emin ellerde olduğunu bilerek mutlu mutlu yaşamayı sürdüreceğiz. Rahat rahat git sen kelebeğim, dudak kenarımdaki kalkık çizgilerde böyle söylemek yersiz, fakat gerçekleşiyor. Grileşmiş gözlerinde bizi bırakmak istemediğini görüyorum. Merak etme, sana gitme demem kelebeğim.

 

Ciğerine takılı hortumu hemşire çıkarırken gözünü benden ayırmadı. Gıkı çıkmıyor. Gözlerindeki kalabalık, acısı dolu. Geçecek kelebeğim, bitecek. Her şeyin unutulduğu minicik bir an olmaya görsün. Su yeşili gözleri gizlendiği yerden parlayan bir yıldız gibi çıkıverdi. Yıka beni.

Açılan berrak alnının altında pembeleşti. Cömert bir gülücük yayıldı yanaklarına. Bir an dünyanın nimetlerini yaşamaktan keyif aldık ikimiz de.

                                     

Magmalaşmış bir anne sızısı çörekleniyor içime. Ben miyim böyle olan? Gözümde canlanan her bir karenin içindeki o tek varlık. Bir daha asla görmemek ve koklayamamak. Küçücük bir kız çocuğuyum, masum. Ürkek, ihtiyar bir kadın gibi güçsüzüm, yorgunum. Dört yaşımdaydım, kreşe bıraktığı ilk gündü. Merdivenlerinden ayakkabılarının melodik sesiyle uzaklaşıyordu. Anne anne gitme diye bağırdım. Koşarak geldi yanıma sımsıkı sarıldı bana. Seni asla bırakmam. Attığım çocuksu çığlığın yüksek notalarını duyuyorum şimdi. Yine o büyülü ayakkabı sesini duyana kadar aynı coşkuyla bekledim seni.

Bezi hafifçe aşağıya doğru çektim. Kalbinde mor menekşeler ve göğüs kafesinde kırmızı güller açmış. Güneşe yüzünü çevirmişçesine tavandaki floresan lambaya kalktı kafası. Alnındaki gergin kırışıklık yok oldu ve dudakları inceldi, yayıldı. Gülümsedim. Ayaklarım geri giderek girdiğim ıslak odadan çıkmak istemiyorum. Ama sana gitme demem artık.

 

 

 

 

 

4 thoughts on “SANA GİTME DEMEM/ Özlem Y. Uçak

  1. Sema Arslan dedi ki:

    Gönlünüze, kaleminize sağlık. Çarpıcı bir anlatım. Okurken yaşadım , etkileyici.

    1. Özlem Y. Uçak dedi ki:

      Sema Hanım size içtenlikle çok teşekkür ederim.
      Sevgiyle ve edebiyatla kalın. Özlem Y. Uçak

  2. Alev Turanlı dedi ki:

    Çok güzel içime işledi… yüreğinize kaleminize sağlık

    1. Özlem Y. Uçak dedi ki:

      Sevgili Alev Turanlı,
      Beni mutlu eden tatlı yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.

Özlem Y. Uçak için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir