aysel karaca

 

aysel karaca yazar
Aysel Karaca

ONCACIK

Yaşlı kadının yere, ayağının arasına bıraktığı naylon torbanın içinde ne var bilmiyorum.

Terliğini sürüye sürüye gelip oturdu tahta banka az evvel. Sırtında belli belirsiz bir kamburu var. Üzerindeki örgü yeleğin sol tarafını çekiştirip duruyor.
Bankın önüne gelince önce dikelip denize bakıyor. Gözlerinde ikircimli bir evham. Neden sonra bir ağacın gölgesine sokulur gibi sokulup oturuyor güneş yiyen banka. İki büklüm eğilerek ayağının arasına bıraktığı torbayı arada bir göz ucuyla kontrol ediyor. Torba güvende.
Sahil tenha. Sokağa çıkmak ve sahil kıyısında oturmak yasak. Bizim gibi uzaktan denize bakabilmek ümidiyle gelen birkaç avare ve yaşlı kadın. Gözlerimi dikip birkaç metre ileride motosikletlerinin tepesinde toplaşan polislere bakıyorum. Biraz sonra fark edecekler kadını belli, sonra gidip kaldıracaklar oradan. O da biliyor bunu. Aldırmıyor…
Örgü yeleğinin cebinden çıkardığı ekmek kırıklarını ayağının önünde gezinen serçelere atıyor. Serçeler mutlulukla, seke seke yiyor ekmek parçalarını.
Güneş soğuğa inat ısıtıyor vurduğu yeri. Gölgeler poyrazla birlikte uçuşuyor. Montlarımızın yakasını daha da sıkıyor, yukarı çekiyoruz. Denizse durgun. Dalgalar kendi içinde dönüyor. Martılar serçelerin ne yediğine bakıp gidiyor. Ekmeğe tenezzül etmek gereksiz, biraz ileride balık pazarı var nasılsa…
Yaşlı kadın iç cebinden bir mendil çıkarıp gözünden akan yaşı siliyor. Soğuktan mı akıyor gözyaşı kederden mi bilmiyoruz. Belli ki o da üşüyor. Başındaki tülbendi sıkıştırıp kollarını göğsünde kavuşturuyor. Eğilip tekrar torbaya bakıyor. Ağzını aralayıp bir şeyler söylüyor. Arkasından geçen bir iki kişi çok tuhaf bir şey görmüş gibi dikkatle inceliyor kadını. Motosikletiyle sıyrılıp gelen genç polis önünde duruyor kadının.
“Teyze burada oturmak yasak,” diyor.
Kadın serzenişli gözlerle bakıp sözcükleri ağzının içinde geveliyor.
“Haydi teyze, ceza…” demeye kalmadan kadın telaşla ayaklanıyor.
“Anladım be evladım. Gidecem elbet. Kızanımı denize bırakmaya geldim. Bırakayım onu denize, dönüp gideceğim.”
Polisin meraklı bakışları arasında yerdeki torbayı kucaklıyor. Elini daldırıp içinden küçük, su dolu bir poşet çıkarıyor. Biraz daha yaklaşınca içinde kırmızı bir balık olduğunu görüyorum.
Hepimizin şaşkın bakışları arasında denize doğru yürüyor. Elinde tutuğu poşeti okşarken,
“Hadi kızanım, alışırsın elbet bu suya da. Heç bi şey olmaz, korkmayasın,” diyor.
Polis telaşla uzanıyor yaşlı kadının koluna.
“Teyze dursana, napıyorsun!”
“Ne durcam be! Görmüyor musun, biz öldük! Bırakalım da oncacık yaşasın…”

 

Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

4 thoughts on “ONCACIK / Aysel Karaca

  1. Sema Arslan dedi ki:

    Okumadım, yaşadım. Sıcacık…

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Canım çok teşekkür ederim. Ne güzel…

  2. Birsen Karaloğlu dedi ki:

    Şimdi okudum. Son ondört ayın anlamlı bir fotoğrafı olmuş. Tek kare herşeyi anlatıtyor. Acıları, ümitsizlikleri
    yoksunlukları, yalnzlıkları.. Savruldu insanoğlu bir bilinmeze. Çıkışda görünmüyor üstelik. Edebiyat çağına tanıklık etmek demektir aynı zamanda. Sizi kutlarım.

    1. panzehir_dergi dedi ki:

      Çok teşekkür ederim. Pandemi üzerine bir şeyler söylemek gerekliydi, benden de bunlar döküldü…

panzehir_dergi için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir