koltuktaki kadin kapak
Tebessüm Erdin Güngör

KOLTUKTAKi KADIN

Koltuğun hazeran dikişinin sökülüp aşağı sarkmış ucunu, başparmağımla sıkıca bastırdım.

Bulunduğu ortamdan tedirginlik duyan bir misafirin huzursuzluğuyla değil; günün belli bir saati koltuğa oturan ve o sarkık dantelin kolçaktan ilk kopuş anına şahit olmuş bir ev sakininin rahatlığıyla yaptım bunu.
Parmağımı çekince incecik hazeran örgü baş aşağı sallanmaya devam etti.  Salınan örgünün ve kendimin bunca rahatlığımıza şaşıramadan, karşımdaki kadın -bu evin, dolayısıyla oturduğum koltuğun ve sarkan hazeran örgünün bile sahibi olan kadın- “Bir elden geçirmek lazım bunları” dedi. “Baksanıza her yanı dökülüyor.”
Bunu söylerken oturduğu yerden hafifçe kımıldanarak dikleşti, sigarasının düşmek üzere olan külünü silkelemek için küllüğe -ve bana- doğru eğildi. Çok önemli bir şey söyleyecekken vazgeçmiş gibi yutkundu. Arkasına yaslandı. Aramızdan gri, biçimsiz bir duman geçti. Aramızdan pek çok şey geçti. Ölmüş bir adamın, eline alındığında insana hüzün veren telefonu, tek bir harfle kaydedilmiş bir numaranın merakı ve utançla karışık bakılan mesajlar geçti aramızdan. O bunların hiçbirini görmedi.
Karşılıklı sigara içen iki kadındık o an. Koltukların eskiliğinden söz eden, haftada bir gelen temizlikçi kadının gitgide işi daha da savsakladığından şikâyet eden, çocukların haylazlığından yakınan, bunları konuşurken bir yandan birbirine el kremi ikram eden iki kadın gibiydik.  Dışardan bakan biri, az sonra hararetli bir dedikoduya başlamak üzere yeni bir sigara yakmak için, masadaki tek çakmağa aynı anda elini uzatacak sıradan iki kadın olduğumuzu bile düşünebilirdi.
Oysa bu eve geliş amacım bu değildi. Amacımın ne olduğunu bilmemekle beraber, bunları konuşmak olmadığına emindim. Saç rengini, ellerini, tırnaklarını, boyunu, bakışını, sesini merak ettiğim bu kadınla, karşılıklı oturuyorum çünkü onu merak etmiştim. Birkaç gün boyunca kafamda farklı yaşlarda, türlü türlü fiziksel özelliklerle tasavvur ettiğim bu kadın beni şaşırtacak kadar normal bir kadındı. Biraz daha ağlamaklı ya da mağrur olsaydı, ojeleri mesela; tırnak uçları böyle silinmiş olmasaydı, saçı daha sıkı toplanmış ya da üstündekiler başka birinden ödünç alınmış gibi durmasaydı bu kadar şaşırtıcı olmazdı. Yas tutarken bile bakımlı olabilecek bir kadın hayal etmiştim hâlbuki. Karşımda oturan bu kadın, hayalimde oluşturduğum binlerce parçalık puzzle’dan ortaya çıkan o göz alıcı kadına ucundan kıyısından bile benzemiyordu. İşin garibi bana benziyordu sanki. Baktığımda beni andırıyordu. Belki biraz daha üzgün, yorgun ve umutsuzdu. Benim günlerdir içinde kaybolduğum merakla gitgide silikleşen yas, onun yüzünde apaçık görülüyordu.
“Evet, arada bir yenilemek lazım” dedim. “Bu hazeranlar çok moda şimdilerde. Atmayın ama olanağınız varsa bir yüzletebilirsiniz.” Başparmağım sallanan hazeran örgüsündeydi yine. Gözü parmağıma ilişti; parmağımı doladığım örgüden çıkartmaya çalışırken kopuk parça daha da ilerledi. Nihayet sarkık dantelin kolçaktan kopuş anına da şahit olduğum koltuğa iyice yerleştim. “Kaliteli bir şeyse tabii.” dedim.
Benim kocam ölmüştü, onun sevgilisi. Bizi birbirimize bağlayan, kim bilir kaç zaman boyunca farkında olmadığım o ince iplik kopmuştu. Onunla aramdaki bağı, hayattayken sezememiş olmam benim eksiğim olabilir. Ve şimdi en olmayacak zamanda, kesişimimiz bir boş kümeye dönüştüğünde, onu tanımak istemem de hoş bir davranış olmayabilir. Fakat hoş olmayan onca şey içinde, bunlar küçük birer ayrıntı. Ölüm hoş değil mesela, ama yalnızca kalanlar için. Oysa ölen için öyle mi; tam aksine, insan ölünce iyileşiyor. Sona ermiş ve bir daha tekrarlanmayacağından emin olunan kötülükler de ölenle birlikte gömülüyor toprağa. Toprağın altında cansız bedeni yavaş yavaş kemiren bilcümle haşerat, görülmemiş hesapları da yiyip bitiriyor. Ölenden geriye, cenaze merasiminde hala nefes alanların yakasına taktığı vesikalıktaki o gülümseme kalıyor. Ölümle yıkanıp da temizlenemeyecek çok az kişi vardır. Kocam onlardan biri değildi. Öldü ve temizlendi. Hatta hayatta olsaydı aramızda koca bir leke olarak kalacak bu kadını da temizledi. Öpülen, sevilen, sevişilen bir kadın; eli yüzü dökülen mobilyaların ortasında hüzünle oturan bakımsız bir mateme dönüştü.
“Başın sağ olsun” dedim, aramızdaki çakmağa uzanırken. Aynı anda çakmağa uzanan elini hızla geri çekti. Onun yerinde olmak istemezdim.

 

Daha fazla öykü okumak için lütfen buraya tıklayın.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

3 thoughts on “KOLTUKTAKİ KADIN / Tebessüm Erdin Güngör

  1. aybüke dedi ki:

    Cok dokunakli harika bir oyku olmus elinize saglik

  2. Sema K dedi ki:

    Müthiş ötesi… An’ın rengine, duygusuna, kokusuna, ses tonlarında götüren bir yazı. Kalemine sağlık kıymetli yazar…

  3. ilker Kula dedi ki:

    Super….

aybüke için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir