KADİR AĞABEY

Güneş aydınlatır, bunu herkes bilir. Yeryüzü, bugünkü sabah sıcağının beklentisi içinde sessizliğe bürünmüş. O taptaze sabaha hiç uymayan, bir leke gibi yapışan, sokaktan gelen arabaların gürültüsüyle uyandı Gülden. Gözlerini kırpıştırdı. Uyanmak için kurduğu saate baktı. Geç kalmıştı. Hemen acelece fırladı yatağından. Ev, sessizlik içindeydi. Herkes uyuya kalmıştı. Banyoya koştu. Elini yüzünü yıkadı. Odasına yöneldi. Telaş içinde lacivert etek, beyaz gömlek ve okul armalı kırmızı hırkasını üstüne geçirdi. Dize kadar uzanan, beyaz çoraplarını çabuk çabuk giydi. Son olarak açık kumral, dalgalı saçlarını atkuyruğu şeklinde toplamasıyla okula hazırlık tamamlanmış oldu. Ağabeyinin odasına yöneldi. Kapıyı yavaşça açtı. Ağzı açık, sırtüstü horultular içinde uyuyordu. Çıkardığı seslere, alışkın biri olmasa korkardı. Onu uyandırmak için:

 

−Ağabey kalk! İşe geç kalacaksın, diye seslendi.

 

Ağabeyi yana döndü. Yarım kalmış bir işine yeniden devam edercesine uykuya daldı. Gülden muzipçe sırıttı. Sesini çaydanlığın ıslığı kadar yükseltmeden, onu dize getirdiğini seyretmek çok hoş olacaktı. Mutfaktan bir bardak su aldı. Odaya hızlı bir giriş yaptı. Kurumuş, buruşuk çamaşırları ütüye hazırlarken, eliyle su püskürtmesi gibi, yan yatmakta olan ağabeyinin yüzüne suları saçtı. Ağabeyi şaşkın halde fırladı. Gülden odadan kaçtı. −Ne halin varsa gör! demeyi de unutmadı.

Odasına döndü. Aynada görüntüsüne baktı. Harikulade bir alnı, bal rengi üzüm gibi iri gözleri vardı. Geceden hazırladığı sırt çantasını omzuna attı. İçi kıpır kıpırdı. Hoşlandığı erkek arkadaşı, ona nasıl davranacaktı. Merak ediyordu. Bu gün ilk kez okul dışında buluşacaklardı. Acaba onu dudaklarından öpmeye kalkışır mıydı? Aslında öpülmek istiyordu. Bakışmalar, göz süzmeler, en fazla elele tutuşmalar.

Sınıf arkadaşı Şerife, yaşadığı cinsel deneyimini anlatmıştı gururla. Doğru muydu acaba? Aynadan kendisini süzdü. Dudaklarını şehvetle yaladı. Islak olsunlar. Evin dış kapısına yöneldi. Evdekileri uyandırmamak için, yavaşça tokmağı çevirdi. Apartmandan koşar adımlarla çıktı. Hava güzeldi. İlkbahar kendini iyiden iyiye hissettiriyordu. Sabahın erken saatleri olmasına karşın, güneş kocaman sarı bir küre gibi görünüyordu. Apartmanın bahçesinde ilerlerken annesinin ektiği şebboylar gözüne çarptı. Kendine özgü bir rayihası vardı bu çiçeğin. İyice içine çekti, bu özel kokuyu. Apartmanın üst katlarından bir ses: −Günaydın, dedi. Gülden başını yukarıya kaldırdı. Evin balkonundan Eskişehirli Mesure  Hanım bir şeyler çırptı. Gülümsedi. Kaldırdığı tek eliyle, el salladı. Gülden’de günaydın, dedi. Kırklı  yaşlarındaki Mesure Hanım, Kırım tatarlarındandı. Hoş kadındı. Modern bir görünümü vardı. İsmiyle, görüntüsü her ne kadar bağdaşmıyor görünse de.

Sokakta, hızlı hızlı yürümeye başladı. Sokağın köşesini dönmeye hazırlanırken, arkasından birisinin ismini seslendiğini duydu. Dönünce, Mesure Hanımın eşi Kadir Ağabey’i gördü. Uzun boyu, siyah gür saçları, fit haliyle karısı kadar hoştu. Lacivert spor ceketi, bej pantolonuyla:

−Günaydın Gülden, dedi.

−Günaydın Kadir Ağabey, diye cevapladı.

−Okula mı, diye sordu.

−Evet, dedi Gülden de.

Beraber dolmuş durağına yürümeye başladılar. Dolmuş kuyruğunda sıraya girdiler. Kadir Ağabey kısılmış çekik gözlerinde ve birbirine sıkı sıkı birleştirdiği dudaklarında gizleyerek, kendinden emin bir halde, bastırdığı cinsel içgüdüsüyle Gülden’e iştahlı iştahlı baktı.

Gülden, gözlem yeteneğinden yoksun, bal rengindeki üzüm gibi gözleriyle, geyiklere özgü o savunmasız bakışlarıyla, güven dolu yalın ifadesiyle çevreyi gözlemledi. Adamın, kendisini süzdüğünün ayırdına vardı. İçinden gülümsedi. Dolmuşa bindiler. Dört kişilik yer boştu. Yan yana oturdular. Kadir Ağabey ikisinin dolmuş parasını öndeki müşteriye uzatınca:

 

−Olur mu, Kadir Ağabey lütfen diye, itiraz ettiğini belirten sözleri ağzında geveledi Gülden.

−Yok canım! Ben dururken, sana düşmez, demesiyle sesini kesti.

−Teşekkür ederim, dedi utangaç ses tonuyla.        .

Kadir Ağabey, çok zaman geçmeden iyice yanına yanaştı. Arka koltuklar da, dört kişi oturmuşlardı. Eteği, oturunca biraz daha yukarı sıyrılmıştı. Bacaklarına dikti gözlerini. Gülden, soyarcasına dikilen bu bakışlardan hem rahatsız oldu, hem de içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti. Bu arada, ona derslerinin nasıl olduğunu sordu:

 

−İyi gidiyor. Üniversite sınavlarına da hazırlanıyorum, dedi.

−İstediğin bölüm var mı, diye sordu adam bu kez de.

−Psikoloji, dedi Gülden uzatmadan.

−Hadi bakalım. Kazanırsın umarım.

−Teşekkür ederim. Bakalım, dedi Gülden.

Kadir ağabey bu arada ceketinin ceplerini aramaya başladı. Kolu, Gülden’in iri olduğu kadar da diri göğüslerine değdi. Bir kıpırtı oldu. Biraz yana kaymak istedi. Alan kısıtlıydı. Gidebileceği yer yoktu. Kol devamlı sağa sola hareket ediyor, cepler sürekli karıştırılıyor ancak adam aradığını bir türlü bulamıyordu. Bir an göğsünün avuçlandığını hissetti. Şerife’nin anlattıkları geldi aklına. Kafasında uçuşan bu sarsıcı düşünceleri, yüzünün kızarmasından başka hiçbir şey ele vermiyordu. Davranışlarında öylesine titiz ve becerikliydi ki, telaşını ele  vermesi neredeyse mümkün görünmüyordu. Yıkıcı bir tutkunun altında, düşüncenin dermansız kalmasıyla birlikte gelen bir çeşit sığınak aradı. Pencereden yana başını çevirdi. Dışarıyı izlemeye koyuldu. Adam yılışık bir tavırla: −Sinemaya gitmeyi, film izlemeyi seviyor musun, diye sordu. Gülden henüz rengini bulamayan, az pişmiş kek gibi uçuk sarı bir surat, sert bir ses tonuyla: −Evet, çok severim, dedi. Sert çıkışına karşın, Kadir Ağabey yılışık bir tavırla. İşlerin istediği yönde gitmediğinin ayırdına varmaksızın:

−Ben de çok severim. Bir gün okulu assan da beraber sinemaya gitsek, diye teklifte bulundu.

Kalbinin küt küt attığını hissetti. İlk başlarda, onun ilgisi hoşuna giderken, artık bir şeylerin raydan çıkmaya başladığını hissetti. O an tek bir korku vardı aklında. Bu adam dolmuştan inip onunla yürümeye kalkarsa diye. −Teşekkür ederim. Okulumu asamam. Bu aralar sınavlar var. Siz, Mesure ablayla gidin, dedi. Adam, pişkin pişkin: −O sinemayı çok sevmiyor. Anlaşamadığımız konulardan birisi de bu, dedi.

Gülden arka koltukta oturanların onları dinlediğinin farkına vardı. Rahatsız oldu. Sessizliğe gömüldü. Dolmuş son durağa yaklaşınca, bir hareketlenme oldu. Herkes yerinden kalktı, kapı önünde toplanmaya başladı. Dolmuştan inerken adam, −İyi günler, dedi. Gülden de: −İyi günler, diye cevapladı. Gülden sinirli, kızgın ürkek bir şekilde, ağır aksak yürüyen bir karıncanın yuvasına dönüş yolu üzerinde, toprakta bir yarıkla karşılaşması gibi, önünde açılan boşlukla yolunu şaşırmıştı. Hızlı adımlarla uzaklaşırken, arkasından gelen ayak seslerini işitti.

2 thoughts on “KADİR AĞABEY/ Gülser Kut ARAT         

  1. Emre Anılmış dedi ki:

    Erkek hegomanyası ve kadının iç dünyasının bastırılmış hali… Güzeldi, kaleminize sağlık.

    1. Gülser Kut Arat dedi ki:

      Cook teşekkür ederim.Okuduğunuz için binlerce teşekkürler…Sevgiyle , edebiyatla kalın.

Gülser Kut Arat için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir