Hey Uyan/ Mehmet Sinan Gür

Okuma Evi’nin dış kapısı açıldı. Siyahlar giyinmiş, bluzu, pantolonu, saçları siyah, ayağında patik benzeri siyah ayakkabılar olan bir kadın, -bu kadar siyahlığa gözleri de elâ değil siyah olmalı- yüzünde ağzını ve burnunu örten beyaz bir cerrah maskesi ile içeri girdi. O halde kaç yaşında olduğu belli olmuyordu. Maskeyi çıkarıp kapının mandalına astı. Kırklı yaşlarını süren sevimli yüzlü bir kadın… Perdeyi açtı, salon aydınlandı. Arkada kitapların olduğu yere doğru yürüdü. Nereye gideceğini biliyordu. Depo tarafında, portatif bir yatakta uyuyan bir adamın başında dikildi.
“Hey! Uyan! Uykucu seni…”derken, bir yandan eliyle adamın omzunu sallıyordu. Adam gözlerini araladı.
“…”
“Saat kaç oldu? Hâlâ yatıyor musun? Bak, ben geldim. Sevinmelisin!”
“…”
“Kalkmıyor musun? Peki. Biraz öteye gitsene… Git biraz, git git…”
“Mmm… Yatak tek kişilik…”
“Olur mu? 120 santim iki kişi için yeter. Yatağı biraz genişletelim…” Yatak bir anda 80 santimden 120 santime genişledi. “İşte oldu.” derken adamın yanına uzandı.
“İçeri nasıl girdin?”
“Bana anahtar verdin ya?”
“Hayır, sana anahtar vermedim.”
“Verdin, unutmuşsun.”
“Ne istiyorsun?”
“Sohbete geldim.”
“Hiç havamda değilim, kusura bakma. Daha uyanamadım. Bakma konuştuğuma.”
“Peki, ben söyleyeyim, sen dinle öyleyse.”
“Bu hoşuma gitmiyor. Benle oynama. Biz bozuşmamış mıydık?”

“Talihsiz bir konuşma geçti aramızda evet, ama isteğim dışındaydı. Etkileyen bir sürü sebep vardı. Şimdi onları aşabilecek durumdayım.”

“Gezerken böyle söylemiyordun ama. Çünkü hoşuna gidiyordu benle gezmek, konuşmak. Ama o gün çok saçmaladın. Bana bencillikten söz ettin. İnsan bencil olmalıymış. Nereden kapılmışsın bu düşünceye? İnsan zaten bencildir. Olmasına gerek yok. Yapmamız gereken bundan kurtulmak iken sen tam tersine ‘bencil olmalıyız’ dedin. Bir sürü ipe sapa gelmez şey anlattın. Nereden bileceğim yine bir dengesizlik yapıp yapmayacağını?”

“Sana göre olumsuz konuşmak dengesizlik oluyor. Beni hiç düşünmüyorsun. Nasıl bir yerden geliyorum, nasıl bir ortamda yaşıyorum… O gün de söyledim, bir kızım var.  Altı kardeşiz, annem babam var. Onlar ne olacak? Ben flört edemem. Durumum buna uygun değil.”

“O gün beni hiç dinlemedin ki, hep sen konuştun. Kabul etmemek için bir sürü mazeret uydurdun.”

Kadın adamı hiç dinlemeden, sanki kendi kendine konuşur gibi mırıldandı.
“Bunlar seni ilgilendirmeyen özel şeyler, aslında söylememem gerekirdi.”
“Sana ne dedim?” diye devam etti adam. “‘Bunların hiçbir önemi yok.’ Sonra yine sen konuştun. Halbuki sözün devamını dinleseydin, diyecektim ki, ‘bunların hiç önemi yok, eğer seversen.’ Eğer seversen o dediğin dengesiz hareketleri yapmazsın. Bilirsin çünkü beni inciteceğini. Seversen incitmezsin. ‘Flört edemem’ dedin. Sanki arkadaş olduk da seni oyaladım. Sen evlenmek istedin de hayır mı dedim? Bunu da bana o gün söyletmedin.”

“Ben, kocam öldükten sonra kimseye bir şey hissetmiyorum demiştim. Bunu da hiç dikkate almadın o gün.”

“İnsan biriyle yirmi iki yıl yaşarsa, iyi olsun, kötü olsun, birinin huyları diğerine geçer. Kocan sana, sen kocana bir şeyler aşılamışsınız. Kolay değil, bu kadar uzun süre bir arada yaşamak. Belki kendinize bile itiraf etmeden birbirinize kızıyordunuz ama dillendiremiyordunuz. Nereden vardın bu sonuca?  Nereden çıkardın sizi hiç dikkate almadığımı?”

“Benle arkadaş olmak istedin?”

“Suç mu bu? Tabi istedim. Bu insan ilişkilerinde o kadar normal bir şey ki… Milyarlarca insan yapıyor bunu. Sana kocan hakkında bir soru sormuştum anımsıyor musun?”
“Evet.”
“Peki, ne yanıt verdiğini de anımsıyor musun?”
“… Hayır. Ne demişim?”

“’İnsanlar ölüyor, kocam da öyle ama yaşam sürüyor. Üzerine bir sünger çekip yaşamaya devam etmek zorundayım,’ demiştin. Bu söz özellikle tutuk bir insanı cesaretlendirmek için söylenmez mi? Beni o zaman cesaretlendirdin, sonra geri çekildin. Aslında bunu kendim için olduğu kadar senin için de istedim. Söylemeden bilemezdim. Yalnızım, evet, ama sen de yalnızsın. Nasıl bilebilirdim ki? Benim şu sıralar senden daha yakın bir arkadaşım yok. Yılbaşı günleri buluştuğum kişiler özeldir. Saatlerce sohbet ettiğim, görmeyi iple çektiğim kişiler, deniz kenarında, parklarda saatlerce dolaştığım kişiler… Sırlarımızı da yavaş yavaş açıyorduk. Senle bunların hepsini yaptık. Başka ne bekliyordun? Sanki çok garip bir şey istiyormuşum, saçma bir şey söylüyormuşum gibi bir tavır içine girdin. Üstelik sen yeniden ‘haydi gezelim’ dediğin zaman hayır, diyen bendim. Saçmalığa bakar mısın? Ben sana cinsel açıdan ilgi duyacağım, bunu söylemişim, ona rağmen bir şey yokmuş gibi, kardeş gibi arkadaş olacağız, yine gezmelere gideceğiz. Şimdi de bu durumu pek hoş karşılamıyorum. Yatağımdasın. Ne arıyorsun burada?”
“Aramızı düzeltmek istiyorum.”
“Nasıl olacak bu?”
“Daha doğrusu istiyordum ama bakıyorum sen o havada değilsin…”

“Sana söyledim iyi havada olmadığımı. Sevgi olmalı. Seversen hiçbir şey önemli değil. Ama sevmezsen her şey nafile… Hem sen içeri nasıl girdin?” deyip kadına döndüğünde kimseyi göremedi. Bakındı, tek kişilik bir yatakta, rafların arasında birleştirilmiş iki masanın üzerinde tek başına yatıyordu. Gözü tavana takıldı.
“Rüya bu… Uykudayım,” diye geçirdi içinden. Canı sıkılmıştı.
“Sana o iki sihirli sözcüğü söylemeyeceğim. Çünkü hak etmiyorsun,” dedi. Gözlerini kapadı.
Birden bir el onu sarsmaya başladı.

“Hişt! Hey! Uyan! Uykucu seni…”

6 thoughts on “Hey Uyan/ Mehmet Sinan Gür

  1. Elif Erdoğdu Şahin dedi ki:

    Çok iyi. Güzel bir hikaye olmuş…

    1. Mehmet Sinan Gür dedi ki:

      Teşekkürler Elif… Böyle şeyleri seviyorum.

  2. Sedef Ergürbüz dedi ki:

    Çok güzel bir hikaye özellikle sonu çok etkileyici. Kadın gerçekten geldi mi yoksa yine mi hayal kuracak başka bir diyalogla.

    1. Mehmet Sinan Gür dedi ki:

      Teşekkürler Sedef. Evet, çaktırmadan öykünün içine Schrödinger’in kedisini soktum. İkisi de olabilir. Ama gözlerini kapıyor ve doğru dürüst uyanamamış.

  3. Ferit Bigat dedi ki:

    Çok hoş bir kurgu. Cümleleri daha kısa tutabilsen hem ifade güçlenecek hem de bir seferde anlama mümkün olacak..Canı gönülden tebrik ediyorum.

    1. Mehmet Sinan Gür dedi ki:

      Teşekkür ederim Ferit Ağabeyciğim. Kısa tümceler de var. Onun için yeniden gözden geçirmek gerekir. Bu haliyle sanki daha doğal oluyor gibi geliyor bana.

Mehmet Sinan Gür için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir