????????????????????????????????????
Aysu Sevtekin

DENİZ GİBİ OL

Denizin kıyısındaydı Ada. Etrafı yemyeşil, önü masmaviydi. Türlü çiçek kokuları geliyordu burnuna. Sağdan soldan zıplayan, birbirlerini kovalayan kediler oynaşıyordu ortalıkta. Hafif ılık rüzgârla birlikte arkadaki çay bahçesinden esen Yeşilçam müzikleri. İştah açıcı kahve kokuları. Teknelerin motor ve korna sesleri. Uzaktan beyaz kelebek kanatları gibi süzülen yelkenlilerin zarafeti. İnsan cıvıltıları, birbirine karışan martı ve karga ötüşleri; bir de zaman zaman susturmakta zorlandığı zihninin seslenişleri.

İstanbul’u dinlemek istiyorum gözlerim kapalı ama sadece gözleri kapatınca tüm şu İstanbul’u dinleyeceğimiz o mısralara yanaşamıyoruz ki aklımızdakilerden. Ne tuhaf, tüm bu sesleri istese susturabiliyor da insan kendi zihninden geçen sesi susturamıyor bir türlü. Ya da çok zaman alıyor, çok üzerine çalışması gerekiyor o zihni susturması için. İnsan bazen her şeye çok yakın oluyor da kendine en uzak oluyor. Oysa en çok kendine yakın olmalı insan.
Denize baktı uzun uzun. Öyle bir huzur kapladı içini. Deniz masmaviydi o anda. Çok durgun ve dingindi. Tam ihtiyacı olan dinginlikti bu. Gökyüzüyle aynı renk. Hiç bulut yoktu havada. O berraklığı tüm çıplaklığıyla yansıtıyordu deniz.
Gökyüzü insanın zihni ise deniz de geleceği ve anda yaşadıkları olmalı. Gökyüzü ne kadar berraksa deniz o kadar berrak, zihnimiz berraklaştıkça anın ve geleceğimizin berraklığı da o kadar artacak şüphesiz.
Sadece ana odaklanmak istedi. Baktı olmuyor, yok sayarak teslim oldu zihnindeki sese. Boşluğa seslenir gibi konuştu.
“Gel bakalım ne istiyorsun yine? Orhan Veli’nin İstanbul’unu dinlemeye, seyre doymaya geldim. İzin vermiyorsun. Konuşalım, anlayalım birbirimizi, sonra beni rahat bırakacaksın ama söz mü?”
“Ha şöyle Ada Hanım. Yola geldin. Zaten kalıcı değilim merak etme. Yok sayılmaya yoktur hiç tahammülüm.”
“Peki, anlat.”
“Sen anlatacaksın.”
“Yorulduysam…”
“Korkma ifade et, aksın. Hüzünsem; hayatta senin için ne çok daha önemli, üzülmemek için onu bir daha yapmaman gerektiğini anlamanı sağlamak isterim. Korkuysam; yüzleş ki gelecek tehlikelere karşı önlem al, diyorumdur, Kaygıysam; geçmiş gelecek bağlantılarınla sana bir şeyler anlatmaya çalışıyorumdur. Sevgiysem; kalbini susturma, sadece mantıkla yaşayan insan en çok kendine yabancılaşır. İçine dön, sor kendine ne istiyorsun diye. Bil ki sana sorgulatmak istiyorumdur. Kaçarak olmaz. Fark ettiğin anda zaten orada olmayacağım, göreceksin. Yeter ki kabul et, yüzleş, ifade et, sonra içine sora sora oradan nasıl çıktığına sen bile şaşıracaksın.”
“Korkuyorum. Geçmişteki tüm acı deneyimlerim gözlerimin önüne geliyor. Tam çok mutlu olacağım diyorum,  kalbimde öyle derin hissediyorum ki o mutluluk sesini ama ya geçmiş gibi olursa korkusu adeta beni her defasında sabote ediyor.”
“Korkunun anılarında gizlenen bir kökeni var. Şu anda bu duygu ilk olarak hangi geçmiş yaşam deneyimini getirdi gözlerinin önüne. Ama bunu zihnin analitik çalışırken yapma. Derin nefesler alıp verip kendini dinginleştir. Gözlerini kapat, analitik zihin sustuktan sonra yaratıcı beyin devreye girdiğinde en büyük kılavuzun olacak.”
“Peki ya sonra? Rahat bırakacak mısın beni? Susacak mısın?”
“Sen doğru zaman ve yerde gerekeni yaptığın sürece evet. Çünkü yok sayarak geçmişteki kötü anıları, şimdide ve gelecekte yaşayacağın güzelliklerin üzerine gölge düşürüyorsun. Gelecek sonsuz olasılıkla dolu. Ama sen sınırlıyorsun, engel koyuyorsun. Geçmişte yaşadıklarını neden yaşadın, neden seçtin? Sorgula, çözümle, fark et, kabullen, derslerini al. Geçmiş orada görevini tamamlar ve seçimlerden ibarettir. O seçimi yapmanın da nedeni var. Fark edip hayattan ne istediğinden emin olduğunda, kalbinle iç sesin ve sezgilerinle şu anı ve geleceği yaratmaya başlıyorsun. Bastırıp kaçtıkça o sesler bu güzellikleri geciktirmeye başlıyor. Bütün enerjini geçmişin korkularına verdikçe, gelecek güzel hayaller yaratılamaz hale geliyor.”
“Kendime de haksızlık, şimdiki zamana ve geleceğe de. Tüm güzelliklere haksızlık öyle değil mi?”
“Tam olarak öyle. Deniz gibi ol.”
“Deniz gibi ol… Ne zaman nefes almak istesem huzur bulmak için kaçtığım limanı, saatlerce izlediğim denizi çok sevdiğimden mi söyledin bunu sadece?”
“Boşuna en büyük sığınağın deniz değil. Ruhun içindeki o derin yön bulma duygusuyla gideceği yeri biliyor zaten. Deniz sonsuzdur. Mavidir. İçinde her türlü bilgeliği barındırır. Gökyüzünün rengini alır. Bazen kapalı havalarda gökyüzü ile birlikte siyaha, griye döner. Bazen fırtınada hırçınlaşır. Geceleri hep siyahtır mesela. Ama bu denizin mavi olduğu gerçeğini değiştirmez. Hiç kimse deniz gökyüzünün rengini alıyor ya da geceler siyah diye denizin rengi siyahtır demez çünkü onun aslı, özü mavidir.”
“Mavi, ruhuma sonsuz bir huzur verir.”
“Ruhunda fırtınalar da kopsa, için kararsa da olduğu gibi yaşayıp yüzleş, sonra özüne, kalbindekine döneceksin. Orası doğruyu söylüyor, yanılmaz, izin ver. Deniz mavi olmaktan geçmez. Sen de Ada’sın; tüm duygularınla, sevincin, hüznün, korkularınla, her şeyinle. O kadar izledin denizi. Hangi fırtınanın bitmediğini gördün? Ya da hep çarşaf gibi durgun kalabilir mi su? Aynı dakika içinde bile, bir anda bulanık ve dalgalı denizde daha az önce dilek dilerken görmemiş miydin olanları?”
“Senden de bir şey kaçmıyor. Gerçekten müthiş bir andı. Hislerim tarifsiz. Nefes alıp gözlerimi kapattım. Korkularımı düşündüm, negatif enerjiyi toprağa verdiğimi. O sırada gözlerimi açtım, deniz çok bulandı, bir anda güneş bulutların arkasına sığındı, rüzgâr arttı. Sonra o olumsuz enerjinin, korkularımın arınarak bedenime girdiğini hissettim. Şimdideki güzel olasılıkları, şükrederek, gelecek güzellikleri şu anda yaşamış gibi kalben olduğuna inanarak gözümün önüne getirdim. Rüzgârın durduğunu fark ettim. Gözlerimi açtım, güneş bulutların arasından çıkmış, deniz mavisi pırıl pırıl, su çok berraktı.”
“Tam olarak böyle işte. Deniz gibi ol. Kıyıyı döven o çok dalgalı hallerini hatırla. Özellikle geceleri o hırçın seslerini, ürperten rengini. Hepsinin sabahı olmadı mı? O müthiş dinginliği, huzuru gördükten sonra geceki denizle bu deniz aynı deniz demedin mi? Durulması için o gelgit hareketine, dalgalarıyla kıyıyı dövmeye ihtiyacı vardı. Zihnindeki düşünceler de kıyıya vuran dalgalar gibi usulca aksın gitsin bırak, izin ver. İçinden geçip hesaplaş, alacağını al, takılıp kalma ama yok da sayma, Kalbin ne diyorsa ona odaklan. İstemek yetmez, kalpten olmuş gibi inanarak yaratılabilir ancak. Kaya çok serttir, su yumuşaktır. Ancak su, esnekliğiyle yolunda akmasına izin verilirse kayayı da sarmalayarak geçecek bir yolu mutlaka bulur, unutma.”
Saatin nasıl geçtiğini anlamamıştı Ada o gün. Hayatın en sevdiği anlarından biri gelmişti yine; gün batımı. Her ne yapıyorsa bırakıp aşk ile izlerdi doğanın o enfes renk ahengini. Her saniyesinde değişirdi çünkü renkler. Kaçırdığı her an; müthiş bir müzisyenin büyük özenle bastığı notalardan oluşan şarkıları arka arkaya çaldığı ve tekrarı olmayan bir konserde, o sanat eserlerinden birini kaçırmak gibi hissettirirdi. Deniz, gökyüzü, güneş harikulade uyumla görsel bir şölen sunuyorlardı. Doğaya olan aşkını, kalbindeki o derin sevgi duygusunu uyandıran aşk ile özdeşleştiriyordu. İçinde hissettiği tarifsiz haz ile konuşmaya başladı.
“Şu güzelliğe bak? Büyüleyici değil mi?… Hey orada mısın. Zaman nasıl geçti anlamadım. Yoksa söz verdiğin gibi görevini yapıp gittin mi?”
Cevap gelmiyordu. Susmuştu zihindeki ses. Anın güzelliği, tüm hücrelerinde hissettiği akış, sevgi, inanç ve güven gereken her şeyi yapıyordu. Aşk gelmişti artık, oradaydı.

 

Diğer Panzehir  öykülerimiz için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

3 thoughts on “DENİZ GİBİ OL / Aysu Sevtekin

  1. Gülin Özdoğan dedi ki:

    Muhteşem bir yazı ben çok sevdim

  2. Berivan Yurtsever dedi ki:

    Su gibi akıp giden, bolca farkındalıkla sarmalanmış çok içten ve samimi bir yazı. Kaleminize sağlık Aysu Hanım @sevtekinaysu . Çok sevdim. Kalbine dokunduğunuz nice okurlarınız olsun ki romanınız bittiğinde en çok okunanlar listesinin başında yer alacağından hiç şüphem yok. Kalple, aşkla yapılmış her seyde olduğu gibi sihirli bir morfik alan oluşturması kacınılmaz.Heyecanla bekliyorum ben de. Böylesine değerlerin olduğu bir dergide ayrı bir değer olarak sizi görmek çok keyifli. Tebrik ediyorum sizi ve sizinle aynı kalp atımında buluşan @panzehirdergiedebiyat dergisini. Nicelerine ❤️

  3. CAVİDAN BİRSEN DERELİ dedi ki:

    Çok akıcı tertemiz bir anlatım.Teşekkürler ve tebrikler.

Gülin Özdoğan için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir