BALCA DİL/ OKUMA III

Okuma II başlıklı yazımın son tümcesini  ‘Nasıl?’ sorusu ile bitirmiştim. Hatta son iki tümceyi yeniden anımsayalım: ‘Ve biz artık niçin/ neden okuyamıyoruz, niçin iyi bir dinleyici olamıyoruz sorularına değil nasıl okumalıyız, yanıtlar aramalıyız. Nasıl?’

‘Nasıl?’ sorusunun peşine takılalım. Bu tezde  “Çağdaş insan kendi kanatları ile uçmayı sağlayacak, nesnel, özgür ve eleştirel bir düşünce tarzına sahip olmalıdır. Bunun yolu okuma becerisi kazanmaktan geçer. Kitabın, … dünyanın bütün disiplinlerinde tanıtılmasının ve sevdirilmesinin gerekli olduğu açıktır”(Zeynep Aydın Yılmaz, Çanakkale On Sekiz Mart Üni, 1993:30). diyor. Çağdaş insanın özgür, nesnel ve eleştirel düşünce biçimine sahip olmasının yolunun okuma becerisinden geçtiği; kitap yani okuma becerisinin dünyanın bütün disiplinlerinde tanıtılmasının ve sevdirilmesinin gerekli oluşu bizim sorumuzun yanıtlarından birkaçı olabilir.

Pek çok okuma türü var tabii! Ve biz gerektiğinde farklı okuma türlerini kullanıyoruz zaten.  Seçtiğimiz okuma türü daha iyi anlamamızı sağladığı gibi okuma hızımızı da belirler. Sesli okuma sessiz okumaya göre daha yavaştır. Tek başına sessiz okuma yaparken dudaklarımız kıpırdamamalı, ses tellerimiz titreşmemelidir.  Hele parmağımızla ya da bir kalemle satırlara, sözcüklere, hecelere hiç dokunmadan sadece gözlerimizle okumalıyız. Gözün görme alanı bir bakışta en az ki- en kötü okucuyu üç sözcük görür- tümcenin bütününe, paragrafın tümünü görecek biçimde bütünü algılamaya yönelmelidir. Nitelikli okuyucunun okuma tekniği de doğru olmalıdır. Okuma estetiğine ve zevkine ulaşmanın yollarını mutlaka aramalıyız…

Okuma materyalimiz kitap! Kitap seçimi!   Hangi alanda okumaya gereksinimim var? Ben hangi türü seviyorum, hoşlanıyorum ya da bilgilenmek istiyorum? Kendinizle bir iç konuşması yaptınız sonra bir kitapçıya adım attınız ya da bir arama motorunda dijital ortamda seçim yaptınız. At sepete… Olur elbette. Zaten çoğu kez yaptığımız da bu oluyor. Ancak okuma deneyimlerine güvendiğiniz yakın bir arkadaşınız ya da bir eleştirmen de size rehberlik edebilir. Ben akran değerlendirmelerini daha çok önemsiyorum.  Neden derseniz arkadaşınızla iletişiminiz artıyor, ortak okumalarda   kitap alışverişi yapabilmek daha kolaylaşıyor. Ve hatta bir yerine iki kitap satın almış gibi oluyorsunuz. Bir alıp iki okumak…

Yıllar önce Mazıdağı ilk atandığım ilçeydi. Öğretmenlik   görevimi yaparken (1979-1980) küçük bir kasabada kitap bulmak öyle olanaksızdı ki!  Mazıdağlılar, Mardin’e değil çoğunlukla Diyarbakır’a giderlerdi alışverişe. Tanıdıklara  siparişler verilir, akşama ya da ertesi güne merakla beklediğimiz siparişlerimiz gelir, en önemlisi   kitaplarımıza kavuşurduk.  O zamanlar bilgisayar,   cep telefonu, tablet, internet yoktu… Hatta bu kavramlar/terimler dilimize henüz girmemişti. Telefonla şehirlerarası görüşmeler PTT aracılığıyla yapılır/ yapılamaz,   saatlerce hat beklenirdi.   O zamanlar telgraf ve mektuplar dönemiydi. Acil haberler, kutlamalar için   telgraf çekilirdi. Normal, yıldırım, lüks gibi adları vardı telgraf çeşitlerinin. Durumun acilliğine göre seçim yapılırdı. Mektuplar çoğunlukla pelür kâğıtlara yazılırdı rengârenk. Radyo, siyah-beyaz televizyon ve gazete vardı ancak televizyon henüz her eve girmiş değildi. Ben yatılı bölge okulunda görev yaptığım için okulun televizyon salonunda izlerdim televizyonu çocuklarla birlikte…  İlçede küçük, tozlu bir kırtasiye dükkânı vardı; bir pastane, balıkçı, sinema… yoktu. Bazen yoksunluklar   daha iyi durumların, alışkanlıkların   oluşmasını sağlar. Bizim grubumuz da böyle kurulmuştu.  Dört bekâr arkadaş, ayda dört kitap satın alır,  ay boyunca o kitapları okur, birbirimize anlatır, tartışırdık. Yatıya kalırdık hafta sonlarında birbirimizde… Cuma akşamı bir araya gelir, akşam yemeğimizi yedikten sonra kitabı, yazarı didik didik ederdik… Kurabiye ya da kek yapar, mısır patlatır, demlik demlik çay içerdik. Öyle nescafeler, latteler, espresso, cappucino, mochaların da adını duymamıştık… Süzme kahve makinelerimiz filan yoktu. Siparişlerimiz arasında kitaptan sonra en değerlimiz, Türk kahvesi- çifte kavrulmuş lokum ikilisiydi. Son çayımızdan sonra mis gibi bir fincan Türk kahvesi- çifte kavrulmuş lokum   yuvarlar kitabın içine gömülürdük.

Hepimiz gençtik, okumayı çok seviyorduk. Yapacak başka bir şey,    gidecek bir yer yoktu. İyi ki yokmuş. İnsanların aynı gökyüzüne/ yıldızlara, aya bakarken aynı kitapları okuyup onlar üzerinde konuşup tartışması harika ruh ikizlikleri- dördüzlükleri oluşturuyordu. Ve biz birlikte gelişiyor, aydınlanıyorduk….  Her zaman takımdaşlık ruhuyla yapılan işler güzel olur.

Her bir kitaptan elimizde bir adet olduğu için   notlar alır, beğendiğimiz güzel tümceleri, özdeyişleri yazar, kitabın kahramanlarını, yazarın biçemini, dilini, kurgusunu … masaya yatırırdık. İncelememiz bitince okuldaki diğer arkadaşlarımıza kitapları ödünç verdik. Evli arkadaşlarımız arada bir konuğumuz olur, hafta sonu bir kitap okudum, diye pazartesi günü hava atardı diğer arkadaşlarımıza. Öğretmenler odası sohbetlerinde o hafta okuduğumuz kitap konuşulurdu.

Okuma grubumuz zaman içinde dağıldı,  görev sürelerimiz bitti, tayin olduk, evlendik derken o güzel arkadaşlıklar, kitapdaşlığımız sona erdi.  Gerçekten güzel kitaplar okuduk…Güzel anılar biriktirdik… Daha sonraki yıllarda Ankara’da   ikili, üçlü okuma   gruplarımız oldu ancak   kısa solukluydu… sanırım bir daha böyle güzel bir grup bulamadım.

Şimdilerde dijital ortamlarda kitap okuma atölyeleri, kitap tanıtma yazıları/videoları yaygınlaştı. Roman, öykü okuma/yazma ya da eleştirel okuma atölyeleri… Kişisel okuma yapıldıktan sonra kitabın eleştirisinin yapılması her şeyden daha değerlidir… En azından okursever birkaç dostla, ev ortamında çocuklar, kardeşler/ eşler arasında küçük takımlar kurarak eleştirel okumalar yapabiliriz.

Eleştirel okuma kişisel yapıldığı gibi bir araya gelen okuma gruplarında tartışarak, eleştirerek gerçekleştirilirse okuma eylemi tamamlanmış olur. Kişisel okumalar kişinin sınırlarını aşmak zorundadır. Kişi okuyup yapıtı orada bırakırsa okuma eylemi tam olarak gerçekleşmediği gibi yazarın amaçladığı pek çok okuyucuya ulaşma hedefi de güdük kalır… Yazar ve yapıtı post gibi yerden yere vurulmalıdır ki yazanın eline sağlık olsun, okuyanın belleğine değsin. Elbette yerden çıkan tozlar havayı bulandırmaz, gerçek yazarlar, okunası kitaplar ortaya çıkmış olur. Belleğimiz güçlenir, sözcük dağarcığımız zenginleşir, aktarmanın doğru yolları açılmış olur. Daha okunacak çok kitap var, diyerek yola çıkalım… Ancak kervan yolda kurulmaz…Bilinçle…

Berna KÜÇÜKOĞLU

5 thoughts on “BALCA DİL/ OKUMA III/ Berna KÜÇÜKOĞLU

  1. Rezan İshakoğlı dedi ki:

    Ne güzel anlatım..

  2. Nilgün Kılıç ŞEN dedi ki:

    Kalemine kuvvet. Tebrikler, teşekkürler canım. Yazıların aydınlatıcı.Sevgiler

  3. Birsel Aygün dedi ki:

    Berna’cigim,canım arkadaşım yazını zevkle okudum.Senin yazılarını okumaktan her zaman hoşlanıyorum.Dolu dolu,bilgilendirici oluyorlar.Coğaldiğimi hissediyorum.Kalemine,yüreğine sağlık.

  4. Birsen Karaloglu dedi ki:

    Berna Hocam,
    Mazıdağı ilçesinde öğretmenlik günlerinizde paylaştığınız kitap arkadaşlığınız çok etkileyici. Bugünün koşulları artık demlik demlik çaylar eşliğindeki paylaşımlara izin vermiyor. Her şey çok hızlı, hatta belirttiğiniz gibi sanal ortamlarda yaşandığından eski tadı ve samimiyeti yok oldu.
    Son zamanlarda sık sık “kalan yaşamımı nasıl örgütleyebiliri”q diye düşünmekteyim.

    Aklıma ilk gelen kitap raflarıyla dolu bir oda oluyor. Sıarlamada kitapları eski filmleri bulup izleyebileceğim bir tv ekranı ve bir radyo izliyor. belki bir balkon, ya da küçük biri bahçe..
    Daha ne olsun! Öyle değil mi?
    Demlik demlik çay olmadan olmaz zaten.
    Buyurun, beklerim her zaman.
    Sevgiyle.

  5. Sevgili Birsenciğim,
    Panzehir dergideki yazılarınızla pek çok kitap/şair ve yazarı tanıttığınız inceleme-araştırma yazılarınızı içten, kıvrak zekanızın pırıltılı biçemini bize aktarmaktasınız. Sizinle birlikte dergideki diğer yazar/ şairlerin yazıları uzaktan olsa da bana yine takımdaşlık ruhunu hissettiriyor. Aynı kentte yaşamanın yakınlığını şansa dönüştürebilir, elimizde sıcacık bir kitap/içecekle eleştirel okumalar gerçekleştirebiliriz. Benim evim de sizi bekler… Sevgiler…

Birsen Karaloglu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir