BALCA DİL/ OKUMA 1. Bölüm /Berna KÜÇÜKOĞLU

Büyük buluş okuma! Yazının bulunuşu tarihte çağ başlangıcı sayılıyorsa okuma da bir çağ başlatacak kadar önemli, büyük buluşlardan… Okuma eyleminin ne zaman keşfedildiği kesin tarihlenemiyorsa da başlangıcının yazıyla doğru orantılı ilerlediği bilinir. İlk yazı araçları; ağaç kabukları/ yaprakları, levhalar, taşlar, kayalar, kil tabletlerden, papirüslerden, parşömenlerden sonra kâğıdın bulunuşu yazıya geçirilen simgelerin harflere-yazıya dönüşmesi. Ve okuma eyleminin yine ihtiyaçtan doğduğu tahmin edilebilir bir gerçeklik. Bana kalırsa ilk yazılı kaynaklar ne zamana tarihleniyorsa(MÖ 3500) o zaman okuma eylemi çoktan başlamıştı. Çivi ile başlayan yazma araçları, Hintlilerin mürekkebi bulmasına kadar devam etmiştir. Matbaa ise 1447 yılında Alman bir mucit tarafından icat edilmiştir. Matbaanın Osmanlı’ya gelişi ise 1726 yılında olmuştur. İlk Türk matbaacı İbrahim Müteferrika’dır. Matbaanın icadı okuma eyleminin kesin tarihi sayılabilir tabii fakat okuma eylemi matbaanın da çok önünde uzunca büyük geçmişe sahiptir.

Okuma Tarihine Göz Atalım!

“Okumak” eylemini ilk defa bilimsel olarak   tanımlamaya çalışan, göz-beyin, görme-algılama ve beyin ile dil arasındaki bağlantıyı açıklayan kişi, 11. yüzyılda yaşamış olan İbnü’l Heysem’dir. Aşağıda gördüğünüz resim, İbnü’l Heysem’e ait Kitab’ul Menazir isimli eserinde yer alan görme sistemidir. Okuma gözle başlar…

ibni heysem - GerçekBilim

Günümüzde nörolinguistik olarak adlandırılan beyin-dil arasındaki bağlantı İbnü’l Heysem’den sonra ilk defa tam olarak sekiz buçuk asır sonra, 1865 yılında başlıyor. Bu da bize alimlerimizin katettiği bilimsel mesafeyi ve şu an bizleri geri kalmakla suçlayanların aslında ne kadar geriden geldiklerini göstermesi açısından güzel bir örnek oluşturuyor.

Platon’un en parlak öğrencilerinden biri olan Aristo(MÖ 384-322) Platon’un okulundayken okuma tutkusuyla tanındığı ve “okuyucu” lakabını edindiği söylenir. Kendi kullanımı için ilk el yazmaları koleksiyonu Aristo’ya aitmiş.

Yahudiler okumayı öğrenme töreni düzenlerler:  “Tevrat senin uğraşın olsun.” diyerek yazılı taşı, bal ile kaplayıp okumayı öğrenen çocuğa yalatırlarmış. İlginç değil mi?

Sümerler kütüphanecilere “Evreni düzenleyenler.” dermiş.

10. yy’ da İranlı bir vezir 177.000 kitaptan oluşan koleksiyonundan ayrılmamak için, alfabetik dizine göre yürümeye alıştırılmış dört yüz deveye taşıttırırmış kütüphanesini…

Kuranı Kerim’in ilk ayetinin ilk sözcüğü “İkra”,Okusözcüğü ile başlar. Kuran önceleri sesli okunup ezberlenir daha sonra yazıya geçer.

 Matbaa bulunduktan sonra okullaşma süreçlerine okuma eylemi ilk ders olarak kesin girmiştir. İnsanlar öğrenme meraklarını okuma eylemiyle giderebileceklerini çok önceden yüzyıllarca önceden   keşfetmişlerdi. Gerçekten okuma eylemi hiç olmasaydı dünya ve insanlık ne olurdu?

 

Okuma eylemi büyük buluş olarak karşımızda duruyor ve biz okumuyoruz. Okuma- yazma eyleminin öğretimini bilimsel olarak öğrenen/öğreten öğretmenler; milyonlarca kitap, matbaa, yayın-basım evi varken bugün dünyada okuryazar olmadan yaşayan insan sayısı hâlâ çok yüksek.

Bu yüzyılda hâlâ okuryazarlık seferberlikleri açmak   utanılası   bir durum yaratmıyor mu? Okuryazar olmadan dünyaya gözlerini yummak bu dünyayı boşa çiğnemek olmuyor mu? Büyük kayıp!

 

Okuma alışkanlığı kazanan kişi yılda kaç kitap okur?

عکس / نمایی از کتابخانه بزرگ جورج پی بادی در مریلند امریکا

Bu sorunun yanıtı: Tüm dünyaya dönüp baktığımızda Japonların yaptığı bir araştırmaya göre kişi başına okunan kitap; yılda dört kitaptan az ise okunmuyor, dört-on ise az okunuyor, on-yirmi ise okunuyor, yirmi kitabın üzerinde kitap okuyan bir kişi çok okuyor sınıfına alınmaktadır.

Bu konuda Amerikan Kütüphane Derneğinin ortaya koyduğu standart ise şu şekildedir:  yılda okuduğu kitap sayısı beşi geçmeyen kişiler, az okuyan okur tipi, yılda okuduğu toplam kitap sayısı altı ile yirmi  arasında olanlar, orta düzeyde okuyan okur tipi,  yılda okuduğu toplam kitap sayısı yirmiyi aşan kişiler ise çok okuyan okur tipi olarak nitelendirilmektedir (Sağlamtunç, 1990, s.21).

Kalkınmış ülkelerde kişi başına yedi-sekiz kitap düşerken, Türkiye’de altı kişiye bir kitap düşmekten söz edilmektedir. İstatistikler Türkiye’de her yüz kişiden dördü, beşi kitap okuduğunu göstermektedir. Yine Japonya’da bir kişi yılda yirmi beş kitap okurken, bizde altı kişi yılda bir kitap okumaktadır. Kitap okuma sayısı kütüphane sayısı, kahvehane sayısı ile karşılaştırıldığında çok çok gerilerde olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de 65.000 kişiye, okuyucusu çok az bir kütüphane, doksan beş kişiye tıklım tıklım dolu bir kahvehane düşmektedir. Ovidus, “Gençliği kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır.” diyor. Bu denli önemli etkisi olan ve insanın zenginliği olan kitap okuma alışkanlığı neden oluşmuyor? İstendik düzeye neden gelemiyor? Niçin biz az okuyan bir ulusuz?

Savunma mekanizması oluşturma!

Hemen herkes kitap ederlerinin pahalı olduğundan, zamanının yetersizliğinden, kendine uygun nitelikli bir kitap bulamadığından vb. söz edip duruyor çevremizde. Kitap okumaya karşı duvar ördüğünü kişinin kendisi de fark edemiyor. Kitap okuma saatlerini/ mekânlarını sınırlandırıp uyumadan önce ya da tatilleri bekliyor okumak için… Okuma eylemi her zaman, her yerde gerçekleştirilebilecek bir eylemdir oysa! Abartısız her yerde, her zaman okuyabilen insanlar olduğunu da artık görelim/bilelim!

 

Nedeni yalnızca kitapların pahalı olması mı? Yoksa popüler kültür olarak topluma benimsetilen kültürsüzlük mü aşılanmaktadır? İTO’nun araştırmasına göre ülkemizde halkın satın alma sıralamasında kitap satın alma 116. sırada geliyor (Bayram, 2001, s.105). Okuma kültürü, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile doğrudan ilintili önemli göstergelerinden.

 

 İyi Bir Okur Nasıldır Veya Nasıl Okur Olunabilir?

Böyle bir soruya okumanın periyodu yönünden yaklaşarak bir cevap verilebilir. İyi bir okur, çağların tercihi olan yapıtları göz ardı etmeden, edebiyat dünyasının güncelini de takip edendir.  Okumak, onun için hayat boyu devam eden bir süreçtir. İyi bir okur, disiplinler arası bilgi geçişini iyi yapabilen, okuma sürecine saplantılı bir şekilde ideolojik olarak yaklaşmayan, nesnel olabilen okurdur.  Sürekli önüne çıkan her kitabı okuyarak bilgi hamalı olan bir okuyucudan da söz ediyor değilim.

Nitelikli okur, düşünce üreten insanların ürettiklerini   okuyarak belleğine alır, giderek zenginleşir. Hiç ayak basmadığı bir ülkeye kitaplar aracılığı ile yolculuk yapar, şairin/yazarın pek çok düşüncesi/ duygusuyla tanışır, özdeşleşir. Bir roman kahramanının/karakterinin yerine geçer, ona öykünür. Bir şiir kitabıyla verili dilden uzaklaşır, imgeler, metaforlar, ironilerle kendine başka evrenler kurar, yeni okumalara yelken açar. Okuma eylemi kişinin toplum önünde etkili konuşma becerisini artırır çünkü söz dağarcığı zenginleşen kişiler doğru, etkili iletişimler kurarlar. Nerobilimciler beynin yaşlanmasını engelleyen faktörleri sayarken ilk sırada “okuma” eylemini sıralamaktadırlar.  Bana göre de “ Beynin gençlik iksiri okumaktır.”

Okumak ve okuma tarihi üzerine yazılan eserlere bakacak olursak, bunlardan en kapsamlı ve en meşhuru Alberto Manguel’e ait olan “Okumanın Tarihi” isimli kitaptır. Manguel’e göre okuma eylemi; “Tüm duyuların katıldığı, yakın ve fiziksel bir bağ kurar: Gözler sayfadan sözcükleri tanır; burun kâğıdın tanıdık kokusunu duyar, tutkalın, mürekkebin, karton ya da derinin kokularını alır; eller kâğıdın kaba ya da yumuşak kenarına, cildin sertliğine ya da yumuşaklığına dokunur” (s.289).

Bir diğer ifadeyle Manguel için okuma tutkusu zamanla bir okuma eğitimine dönüşmektedir. Öyle ki, kitaplar elimiz/gözümüz/kulağımız gibi duyu organlarımızdır ve okumak yaşam suyumuz olmaktadır. Özde “okumak, neredeyse nefes almak kadar temel bir işlevimizdir.” (s.24). Okumak, yol yordamıyla bir eylem hâlidir. Okuma geliştikçe/çoğaldıkça bilincin/belleğin kapıları açılmakta ve bilginin labirentlerinde kayboluşlar ve yer buluşlar başlamaktadır. Okuma eylemiyle gelip durulan her yerde kitap bulunmaktadır. “Ne var ki, okurlar kitabı kendilerine ait kılarlar ve sonuçta kitap ile okur bütünleşir. Bir kitap olan evren aynı kitapta tek bir harf olan okur tarafından okunur.” (s.212). Kişinin ilk okuma eğitimi okulda başlar ancak kendine okuma eğitimi veren/edinen bireyler sürekli/nitelikli okur olurlar.

…………………

Kaynaklar

 

  1. Manguel, Alberto, Okumanın Tarihi, Ocak 2013, yapı Kredi Yayınları, İstanbul
  2. Dr. Ertuğrul Yaman, Okuma Alışkanlığı ve Okuma Kültürü (Modül 1,2,3), Aknet Akademi Eğitim Kurumları Yayınları, 2020.
  3. Girgin Derya, Kategori: Gençlerden, 11 Aralık 2016
  4. TDK Türkçe Sözlük;Yazım Kılavuzu son baskı.

 

 

 

2 thoughts on “BALCA DİL/ OKUMA 1. Bölüm /Berna KÜÇÜKOĞLU

  1. Birsen Karaloglu dedi ki:

    Berna Hocam çok teşekkürler. Bu yazınız tam zamanın da karşıma çıktı. Bir süredir girdiğim yeni yollar nedeniyle yeterine ve kemdim seçerek okuyamadığım için kaygılanıyordum. Biliyor musunuz, son aylarda çantamda kitap taşımaz olmuştum. You Tube videoları çok zamanımı alıyordu ve ben bunu fark ettiğim için mutsuzdum. Yazınızı okur okumaz, hemen tüm kitaplarını okuduğum Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, Orhan Pamuk, İlber Ortaylı’nın yakınlarda yayınlanan son kitaplarını edinmek için internete başvurdum.

    Arkadalşlarımca yazılmış taslak metinlleri de dahil edersem galiba yılda 20 kitap ortalamasını tutturuyorum. Bugünden tezi yok, hem okuyorum, hem sayıyorum. Akşama Harrari’nin son kitabı ile liste tutmaya başlıyorum. Bilgilendirmeniz ve konunun önemini hatırlatmanız nedeniyle teşekkürler. Emeğinize sağlık.

  2. Birsel Aygün dedi ki:

    Sevgili Berna seçtiğin konular gerçekten ilgimi çekiyor.Okurken yine çok bilgilendim.Cok arastirdigin ve bize derli toplu bilgiler sunduğun için teşekkürler.Ben çok fazla okuyamasam da okumanın ne denli önemli olduğunu biliyorum,okumaya çalışıyorum en azından.Umarim ulusça daha çok okuyabiliriz.Tesekkurler.Yazilarini merakla bekliyorum.

Birsel Aygün için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir