Ayfer Tunç’tan Bir Üçleme:  Kapak Kızı, Yeşil Peri Gecesi,  Osman  

Yazarımız 1992 yılında basılan ilk romanı Kapak Kızı ile 90’ların başında tüketim toplumu olma yolundaki Türkiye panoramasını anlatır aslında. Önde görünen hikaye ise çok çarpıcı ve özneldir. Olay şudur: Romanın satırlarında göremediğimiz ve sesini duyamadığımız, kuzenlerinin anlattıkları ile tanıdığımız henüz 19 yaşındaki dünyalar güzeli ama çok mutsuz ve yitik Şebnem siyah poşet içinde satılan ve erkek dergisi diye tanımlanan Phoenix için soyunmuş, verdiği çıplak pozlar derginin mart sayısında yayınlanmış, hatta Şebnem’in çıplak bedeni kapağa taşınmıştır. Artık O, bir Kapak Kızı’dır.

Oysa Güzeller güzeli Şebnem’in canı on yıldır fena halde yanmaktadır. Kalbi kırıktır, bir daha iflah olmaz şekilde paramparça olmuştur. Şebnem de birilerinin canını acıtmak için bulabildiği tek çareye tutunmuş ve Kapak Kızı olmayı seçmiştir. Biz,  madalyonun bu yüzünü 2010 yılında yayınlanan Yeşil Peri Gecesi adlı devam romanından öğreniyoruz.

İlk romandaki anlatıcılar amcaoğlu bankacı Ersin ve annesinin kuzeninin kızı radyocu Selda iken, ikinci romanda sadece Şebnem konuşmakta, kendi kişisel tarihini okura bizzat anlatmaktadır. İlginç olan diğer aile üyelerinin isimleri iki romanda da yer alırken bu ikinci romanda Şebnem’in adı hiç geçmez. Biz onu anlatıcı ve romanın birinci karakteri olarak tanırız.  Kuzen Esin bu romanda çocukluk döneminde kendisine taşıdığı kitaplar ve gösterdiği yakın ilgi ille anılmaktadır. Oysa Annesinin teyzesinin torunu Selda son elli sayfada neredeyse başrole denk bir etkinlik kazanarak, adeta ana karakterin kaderini değiştirmektedir.

Üçlemenin son kitabı Osman Hürriyet Gazetesi tarafından yapılan “2020’nin en iyi 50 kitabı” anketinde birinciliği almıştı. Yeşil Peri Gecesi’nde ana karakterin kocası olarak tanıdığımız mirasyedi Osman tam bir edilgendir. Romanda; görmemeyi, duymamayı, bilmemeyi tercih eden, estet olmakla hazcılık arasında yuvarlanan, alıştığı lüksten vazgeçmemek için her gün biraz daha dibe inen, uyuşturucunun sağladığı rüya ve hayal aleminde gerçekliği bile isteye yitiren bir kaybetmiş olarak anlatılan Osman’a 3. kitapta söz hakkı verilmiş. Roman; piyanist olarak çalıştığı caz kulübünden çıkarken bir hafriyat kamyonunun çarpması ile ölen Osman’ın yaşamını geri dönüşlerle anlatmaktadır. Romanda, Osman’ın altı defterden oluşan günlüklerini ve çeşitli notlarını bir sahafta bulan isimsiz bir gazeteci bu notlardan yola çıkarak ve O’nu tanıyanlarla söyleşiler yaparak, romanın ana karakterini okura farklı bakış açılarından tanıtmaktadır. Günlüklerden ve söyleşilerden Osman’ın yaşamını 90’lardan itibaren öğreniyoruz.

Üçlemenin bu son kitabında Selda ve Ersin’e hiç rol verilmemiş, onların öykülerinin ilk iki kitapta yeterince anlatıldığı var sayılmıştır. Şebnem’den ise sadece günlükler aracılığıyla söz ediliyor. Bu romanda iki yeni karakterle tanışmaktayız. Son zamanlarda Osman’ın hayatına girmiş olan Pakize ve çocukluk arkadaşı Gazi.  Her ikisi de hayatla hesabını görmüş, barışmış, hayatı olduğu gibi kabul etmiş ve Osman’a olumsuz bakmayan kişiler olarak anlatılmış romanda.

İlk baskısı Can Yayınları tarafından Eylül 2020’de yapılan, Nisan 2021’de 7. baskıya ulaşan  Osman hakkında daha fazla ayrıntı vermek yerine çok iyi yazılmış bir değerlendirme yazısının linkini paylaşmak istiyorum: https://ruhunakitap.blogspot.com/2020/10/bir-cokusun-roman-osman.html

Her üç romanda da (Özal’ın Başbakanlık Müsteşarı, Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ve 1983’ten itibaren de Başbakan olarak yönettiği) ülkenin 1980 darbesinden sonra kapalı ekonomiden çıkıp, tüketim toplumuna dönüşmesini, siyasetçilerin tercihleri sonucunda küresel ekonominin pazarı haline gelmesini,  yeni ekonomik anlayış ve yaşayışın sonucu olarak ahlaki değerler sisteminin altüst olması sıradan insanların yaşamları üzerinden anlatılmaktadır.

Her üç romanda da ana karakterlerin yanı sıra, üçlemenin sadece bir romanında görünen güçlü yan karakterler bulunmaktadır. Ayfer Tunç karakter yaratmakta çok mahirdir. Her biri son derece özgün, çok sayıda farklı karakter romanlarında büyük bir uyumla bir arada yaşamakta, birbirlerine değer ve anlam katmaktadır. Bir eleştirmen Ayfer Tunç’un romanlarını “karakter karnavalı” olarak değerlendirmişti. Bu tanım olumlu anlamda kullanılmıştır. Ayfer Tunç’un kitaplarında çok sayıda farklı karakter özenle yaratılmış, incelikle işlenmiş ve farklı renklere boyanmıştır. Her sosyo-ekonomik kesimden, her eğitim düzeyinden çok sayıda karakter romanlarda kendine özel bir yer bulmakta, kendi sesleri ile var olabilmektedir. Yazarımız karakterleri üstün bir başarı ile kendi dünyalarına ait ses ve üslupla anlatmakta,  konuşturmaktadır.

Kapak Kızı’nın ana mekanı Ankara-İstanbul arasında işleyen trenin yemekli vagonudur. Karlı bir kış gecesinde bir kaza nedeniyle tren uzun süre durmak zorunda kalmıştır. O güne kadar birbirleri ile hiç karşılaşmamış olan Şebnem’in amcaoğlu duygulu ve edilgen bankacı Ersin ve Şebnem’in annesi güzelliği dillere destan hemşire Hülya’nın teyzesinin torunu akıllı, çalışkan ve sorgulayan radyo programcısı Selda kalabalık nedeniyle aynı masada oturmak durumunda kalınca tanışırlar ve aralarında derin bir sohbet başlar. Her ikisi de o gün tesadüfen görmüş oldukları Şebnem’in cüretkar fotoğraflarının yayınlandığı dergiyi ve Şebnem’i düşünmekte, farklı açılardan değerlendirmektedir. Ersin ilk erginliğinden itibaren özel bir ilgi duyduğu Şebnem’e sahip çıkamamış olmanın üzüntüsüyle hesaplaşmaktadır. Selda bambaşka bir açıdan bakmaktadır. İkinci dereceden kuzeni Şebnem’in bu başkaldırısından, cesaretinden çok etkilenmiştir ve kendisinin fazla düzenli yaşamını sorgulamakta, Şebnem ile birlikte bir mücadelede yol arkadaşlığı yapılabileceğini düşünmektedir.

Selda, albay babası ve öğretmen annesi tarafından korunaklı yuvalarında el üstünde tutularak büyütülürken, Şebnem’in bambaşka koşullarda büyüdüğünü, birden fazla acı yaşadığını ve bir çocuğun kolaylıkla başa çıkamayacağı sorunlara maruz kaldığını bilmektedir. Şebnem henüz 8-9 yaşlarındayken karayolu mühendisi babası feci bir iş kazasında bir kolunu kaybetmiş ve yüzü paramparça olmuştur. Aylarca hastanede kalmış, sayısız ameliyattan sonra bir miktar toparlansa da, eski yakışıklı, neşeli ve çalışkan adam bir daha asla geri gelmeyecek şekilde yok olmuştur.

Gün gelir, devran döner ve 18 yıl sonra yayınlanan ikinci kitap olan Yeşil Peri Gecesi’nde Selda; kendisinden yardım isteyen Şebnem için “kardeşim” diyecek ve onu ana akım medyanın aç kurtlarının sofrasına atmayı bir anlığına bile düşünmeyecektir.

Biz yemekli vagonumuza geri dönelim. Dergiyi almış olan birisi daha aynı vagondadır. Garson Bünyamin de Phoenix’i satın almıştır. Bünyamin karısının kendisini aldattığından şüphelenmekte, aklını kurcalayan aile sorunlarından bir anlığına kurtulmak için Şebnem’in fotoğraflarına sadece güzel ve çıplak kadın görmek amacıyla bakmaktadır.

Romanın sonunda Bünyamin’le vedalaşıyoruz ama Yeşil Peri Gecesi’nde Şebnem’in bakış açısıyla Selda ve Ersin’i tanımaya devam ediyoruz.

Yazarımız, 1991’de Simavi Yayınları tarafından ilk baskısı yapılan Kapak Kızı’nı 2004 yılında yeniden elle alır. Yapı Kredi Yayınlarında 5 yıl yayın yönetmenliği yapmış, editörlükte uzmanlaşmıştır.  Hikayenin özüne ve üslubuna dokunmadan bazı bölümleri yeniden yazar. Romanın yeni halinin ilk baskısı Can Yayınlarında 2005 yılında çıkar. 2020 yılında 11. baskıya ulaşır.

Kapak Kızı ille ilgili harika bir değerlendirme yazısını okumanızı öneriyorum: http://alperakcam.com.tr/Turnalarda_Kapak_Kizi.pdf

Her üç romanın devam romanı gibi kronolojik sırayla okunabileceği gibi, tek tek, birbirinden bağımsız olarak da okunabileceğini özellikle belirtmek isterim. Üç kitabı da okumak isteyenlerin konuların tekrarlanmasından sıkılmaması için Ayfer Tunç büyük ustalık göstermiş, her bir kitabı kendi içinde tutarlı, ilginç ve akıcı olarak kotarmayı başarmıştır.

Yeşil Peri Gecesi diyor ki; Şebnem’in mühendis babası malulen emekli olmuş, hayata küsmüş, depresif, içine kapanan, alkole dadanmış, güzel karısına kötü davranan bir adama dönüşmüştür. Karısının kendisini aldattığını anlayınca dişlerini dökecek şekilde dövmüş ve evden kovmuştur.  Diğer yandan Şebnem’in en büyük travmasının kaynağı tam da bu konudur. Babası hastanedeyken bırakıldığı babaanne evinde sevgisiz, sert ve itici olarak tanımladığı muameleye dayanamayıp, çocuk olmasına rağmen gizlice kaçarak, evine döndüğü gün,  öz amcasını güzel annesinin bacakları arasında bulunca küçüklüğünden bu yana sevdiği ve güvendiği eski daktilocu Ermeni komşuya sığınmıştı.

Güzel hemşire Hülya Hanım kocasından boşandıktan bir süre sonra Samsun’da yaşayan bir doktorla evlenmiş, bir süre sonra kızını zorla da olsa yanına almıştır. Babasının haline çok üzülen, annesinin yeni aşklara yelken açmasına çok bozulan Şebnem çok uyumsuzdur. Daha ortaokul yaşlarında iken Samsun’a taşınmak durumunda kalan, jinekolog üvey babasının annesine kötü davranmasına içerlerken, annesini de bir türlü affetmeyen, sevgisiz üvey kardeşler tarafından itilen, annesinden miras çarpıcı güzelliğinin farkında olan ama bu güzelliği bir lanet gibi taşıyan ve üstelik kendi düşüşüne de malzeme olarak kullanan, okuldan kaçan, kötücül ortamlarda yanlış genç adamlarla arkadaşlık eden Şebnem, İstanbul’a bir yatılı okula gönderilir.

Bu noktada Kapalıçarşı’daki halı mağazasında dil bilen yardımcıları sayesinde turistleri kazıklayarak zengin olan Süleyman Amca’dan söz etmek gerekiyor. Kardeşinin sakat kalmasına üzülmesine rağmen güzelliğine çarpıldığı Hülya hemşire ile cinsel ilişkiye girmiş olmasının kefaretini kadının başkasıyla evlenip gitmesinden sonra da ödemeye devam etmiştir. Şebnem ile babasının kiracı olarak oturdukları Pangaltı’daki basık daire yerine kardeşi için görece havadar bir daire satın almış, sık sık eli kolu yiyecekler dolu olarak ziyaretlerine gelmişti. Şebnem’in yatılı okul masraflarını üstlenmiş, çeşitli yaramazlıkları nedeniyle disiplin kuruluna verildiğinde başta okul müdürü olmak üzere disiplin kurulu üyelerine halılar hediye etmişti. Taa ki; Şebnem çıplak fotoğraflarının yayınlandığı Phoneix dergisini amcasına gönderene kadar. Dergiyi gören Süleyman Amca yeğeni ile yüzleşmek ister ama fütursuzluğu karakter olarak giyinmiş olan Şebnem, baskın davranır ve amcasına “annesi ile ilişkisinin babasının geçirdiği kazadan daha önce mi başladığını” ısrarla sorar. Bu yüzleşmede Süleyman Amca çok sarsılır olur ama aynı zamanda yaklaşık on yıldır taşıdığı yükten de bir anda kurtulur, hafifler. O tarihten sonra sakat kardeşini ziyaretleri ve yardımları çok azalır.

Şebnem karakterinin ilk iki romandan akılda kalan en olumlu özellikleri çok zeki olması, babasına çok düşkün olması ve çok kitap okumasıdır. En olumsuz yönleri ise annesine olan kırgınlığını yenememesi, onu üzerek intikam almak için her türlü toplumsal ve cinsel aşağılanmaya davetiye çıkarması, derslerini hiç önemsememesi, sık sık okuldan kaçması, liseden mezun olmasına kısa bir süre kalmasına rağmen devamsızlık nedeniyle okuldan atılmasına üzülmemesi, hayata boş vermişliği, dibi, en dibi özlemesidir.

Yeşil Peri Gecesi romanını okurken bir tür dejavu yaşadım. Miami’de bulunduğum günlerde aynı sitede oturan İstanbullu bir Hanımefendiden ödünç aldığım 18. baskısından okumaya başlamıştım. 470 sayfalık romanın son elli sayfasını ise kitaplığımdaki 2014 yılında yapılan 3. baskısından okuyarak tamamladım.

Daha romanın ilk yarısında aniden “ben bu hikayeyi biliyorum” diye düşünmeye başladım. Bazı bölümleri çok net hatırlıyordum, bazı bölümler ise tamamen yabancıydı. Bu kadar net hatırlamam mümkün değildi, çünkü romanı okumadığıma emindim. “Belki bazı bölümleri bir film ya da dizide kullanılmıştır” diye düşündüm ama yeni taşınan kızımın yerleşmesine yardım etmek için uzun saatler boyu ütü ve diğer ev işleriyle meşgul olunca doğru dürüst araştıramadım. Ankara’ya döner dönmez internette her türlü sorgulamayı yapmama rağmen bir iz bulamadım.

Şöyle ki, Yeşil Peri Gecesi’nin ana karakteri isimsiz (aslında Şebnem) genç model çıplak fotoğraflarının yayınlanmasından bir süre sonra Phoenix dergisi çekimlerinden tanıştığı ve  yakın arkadaş olduğu sahne tasarımcısı Gün ile birlikte bir kafede  tamamen tesadüfen Almanya’da market sahibi olan ve yoğurt üreten bir Türk işadamı ile tanışır. Alamancı’nın önerisini kabul edip,  yoğurt markasına reklam yüzü olur, çekimler İstanbul’da yapılır. Bir süre sonra Berlin’de yeni bir market açılışı için ekip olarak Almanya’ya davet edilirler.

Bu arada annesi Hülya Hanım, kızının yatılı okula postalanmasından kısa bir süre sonra doktor kocasından ayrılmış, genç bir sevgili ile İstanbul’a yerleşmiş, sonraki yıllarda da bir sözde turizmcinin peşine takılarak Almanya’ya gitmiş ve orada şiddet gördüğü sevgilisinden  kaçarken tanıştığı orta yaşlı Alman otobüs şoförü ile evlenmiştir ve Berlin’de yaşamaktadır.  Şebnem Berlin’deki annesinin her tarafa asılan  reklam panolarında fotoğrafını görüp, market açılışına gelmesini ummakta, bu vesile ile annesi ile yüzleşmek, hesaplaşmak istemektedir. Anne açılışa gelmez, muhtemelen haberi bile yoktur.

Yoğurt güzeli dürtülerine dayanamaz, babasına gelmiş olan bir karttan ezberlemiş olduğu adrese baskın yapar. Doğu Berlin tarafındaki bir sosyal konut sitesinde bulunan evin kapısını çalar. Annesinin şaşkınlığına rağmen yeni kocası tarafından ilgiyle ve nezaketle karşılanır. Sofra kurulur, derken güzelimiz maraza çıkarır, sofrayı devirir ve annesine amcası ile olan ilişkisinin hesabını sorar. Annesi cevap olarak sonra çok pişman olduğu esaslı bir tokat atar.

İşte bu bölümdeki otobüs şoförünün fotoğrafı tam olarak aklımda. Elinde 6’lı bira kutusu ile modelimizin henüz girmiş olduğu açık kapıdan eve girişini hala görebiliyorum.  Ayrıca Kapak Kızının yoğurt güzeli olması hikayesini de gayet net olarak hatırlıyorum. Muammayı hala çözebilmiş değilim.

Diğer yandan yitik kızımızın ortaokul sıralarında yatılı olarak gönderildiği Erenköy Kız Lisesi ile ilgili tek bir sözcük bile yok hafızamda. Zaten romanda isimsiz bir kız lisesi olarak geçen okulun tren yoluna yakın olmasından anlamıştım Erenköy Kız Lisesinden bahsedildiğini. Daha sonra internette yazarımızın özgeçmişini okuyunca tahminimde yanılmadığımı anladım.

Tam burada şunu belirtmek istiyorum ki, Yeşil Peri Gecesi romanındaki anlatıcının yatılı okul ile ilgili anılarının kişisel geçmişine ait olduğunu hemen fark etmiştim. 1970-75 yılları arasında İstanbul Kız Lisesinde (bugün Cağaloğlu Anadolu Lisesi) 5 yıl yatılı okuduğum için,  bu bölümün bizzat yaşamışlıktan gelen bilgi ile son derece gerçek detaylar ve samimi bir üslupla yazılmış olduğunu söylemeliyim.

Ankara’ya döndüğümde internette rastladığım bir söyleşide Ayfer Tunç, Yeşil Peri Gecesi’ni yatılı okulda tanıştığı ve yakın arkadaş olduğu üç kızın gerçek hikayelerinden  yararlanarak kurguladığını anlatıyordu.

Yeşil Peri Gecesi hakkında daha fazla sözü uzatmadan Panzehir Dergi’de 20 Ekim 2020 tarihinde yayınlanan değerli yazarımız Semiha Baysal Hanımefendi tarafından kalem alınan roman analizinin linkini dikkatinize sunuyorum:  https://www.panzehirdergi.com/yesil-peri-gecesi-semiha-baysal/

Yeşil Peri Gecesi ile ilgili Sabit Fikir’de yayınlanan bir değerlendirme yazısının linkini de buraya bırakıyorum. http://www.sabitfikir.com/elestiri/kapak-kizinin-sonu

2010 yılında Can Yayınları tarafından ilk baskısı yapılan Şubat 2021’de 18. baskıya ulaşan Yeşil Peri Gecesi çok akıcı bir dille kaleme alınmış. Dizi ve filmlerde benzerlerini defalarca izlediğimiz, piyasa işi romanlarda sık sık karşılaştığımız ana hikayenin gerçek bir edebiyatçının elinde bir manifestoya, bir çığlığa dönüşmesini ibretle ve biraz da imrenerek tanık oldum.

Diğer yandan bu kadar edilgen, umarsız, çabasız, tembel, hazırcı karakterin aynı romanda birleşmesinden bir miktar rahatsız oldum. Model Kızımız Şebnem, gençlik aşkı Ali ve kocası Osman, üçü de ayakta kalmak için hiçbir çaba harcamayan, başkalarının sırtından yaşayan, yaşam suyunun kaynağını hiç merak etmeyen ve önemsemeyen tipler, hazır yiyiciler olarak resmedilmiş.  Öte yandan bencil ve paragöz Teoman ve temsil gücünü kişisel serveti ve en uç zevkleri için kullanan Uluç Müdür gibi karakterler de 90’larda başlayarak, 2020’lere kadar uzanan son otuz yılın çürümüşlüğünün sembolleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Romanın sevemediğim bir yanından da söz etmek istiyorum. Bu romanda insanın kaderini yaşadığı çevre koşullarının belirlediği tezi büyük bir dikkatle işlenmiş. Baştan sona bir ‘mağdur edebiyatı’ söz konusu. Mağdurun hiç mi suçu yok. Bile isteye kendine zarar vermek, bir tür uzatmalı intihar vakasını yaşamaya azmetmek hiç sağlıklı değil. Hem Şebnem, hem Osman karakterleri çocukluk yıllarında acı çekmiş, hayal kırıklıkları yaşamış, kırılmış, imcinmiş hata şiddet görmüş olabilirler. Buraya kadar tamam ama bir insanda başkaldırma dürtüsünün, farklı bir hayatı kurgulama isteğinin izinin bile olmamasının hastalık göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bu karakterler sadece ergenlik travmalarından kurtulamamış olmakla açıklanamaz.  Kendi kazanmadıkları parayı harcarken, zevk-ü sefada hiç tembellik göstermeyen roman kişileri, çalışmak, bir şey üretmek söz konusu olduğunda mağduru oynamayı tercih etmişler, mağdur edebiyatı arkasına gizlenmişler.

Sadece Şebnem 19 yaşında Phoenix’e çıplak poz vererek, hem annesini hem de annesi ile cinsel ilişki yaşayan öz amcası Süleyman’ı kızdırmak, utandırmak istemiştir. Bir başkaldırı gibi görünse bile, bence elinde var olan olağanüstü güzelliğini kullanmanın tembelliğine ve bencilliğine sığınmıştır. Romanın sonunda tehditle kendisi ile cinsel ilişkide bulunmuş olan İstanbul emniyet müdüründen intikam almak için kokain kullanılan üçlü cinsel ilişkiyi videoya çekip, basına ve siyasi makamlara göndermesi de bana göre bir başkaldırı değil. Çünkü o videoda görünen 3. kişinin öldürülmesine önce üzülen ama hemen ardından “su testisi su yolunda kırılır” diyebilen biri mağdur değil, ancak bencil ve vurdumduymaz olarak tanımlanabilir. Öldürüleceğine emin olarak Ali’nin evine sığınan, bir yandan kafası zehir gibi çalışırken son dönemlerde önemli bir tv yorumcusu olan kuzeni Selda’yı arayarak, kendisini kurtarmasını isteyen Şebnem hani mağdurdu ve hani ölmeye hazırdı. Sözde Ali’ye zarar vermemek için kurtuluşunu örgütlemeyi bu denli kolay başaran Şebnem’in kendi yaşamı için de çaba gösterecek kapasitesi olduğunu gayet iyi anlıyoruz. Anlıyoruz anlamasına ama burada yazarımız derin bir toplumsal çürümeyi anlatmak istediğinden romanın ana karakterinin yapısındaki çelişkileri göz ardı ediyoruz.

Yeşil Peri romanından hareketle mağdur edebiyatı, kötülüğe övgü üzerine Berivan Kaya tarafından yazılmış mükemmel bir değerlendirme yazısını paylaşmak istiyorum. “Genetik ve çevresel-toplumsal koşulların insan yaşamında belirleyici olduğunu savunan doğalcı yaklaşımda insan iradesi bu koşulları ve yazgıyı değiştiremeyeceği için insan, yaşanılan olumsuzlukların ve davranışlarının sonuçlarından sorumlu tutulamaz. İnsan eylemini, doğal yaşayışın zorunlu bir sonucu olarak gören natüralist yaklaşım son tahlilde insanın yaşamı üzerindeki iradesini yadsıyarak kaderciliğe ve doğa idealizmine ulaşır. Yani çevre ve doğal koşullar yaşamımızın yegâne belirleyicileri olarak tanrı yerine geçer.”  Yazının devamı için lütfen bu linki ziyaret ediniz. https://www.insanokur.org/kotuluge-ovguye-dogalci-yaklasim-yesil-peri-gecesi-berivan-kaya/

Romanın anlatıcısı  Model Kızımız, kitabın sonunda olayların akışını değiştirmeyi başaran kuzeni Selda’ya sorar : “Söz konusu kişi ben olmasaydım, gene de mağdurun canlı yayına çıkmasını kariyerinin tehlikeye girecek olmasına rağmen engeller miydin?”

Kuzenine yeni bir başlangıç sunan Selda’nın cevabı acıdır. “Bilmiyorum, emin değilim, keşke aynı şekilde davranırdım  diyebilseydim. “  

Bu cevap ile tüketim toplumunun geldiği nokta, reyting için vaz geçilmiş idealler, ilkeler gerçeği yüzümüze bir şamar olarak çarpar.

Üstelik Şebnemin çekip dağıttığı video ile ilgili tüm yayınlar ve yorumlarda ölen dizi oyuncusu, ahlaksız emniyet müdürü ön plandadır. Olayın asıl kişisi, cinsel ilişkiye zorlanan, tehdit edilen kadından ve ona ne olduğundan ya hiç bahsedilmez, ya da “o yolun yolcusu “ bakışıyla kısacık söz edilir. Şebnem’in kadın olarak başkaldırısı ve cesareti anında yok sayılmış, üstü örtülmüştür.

Zaten üçüncü roman olan Osman’da, yurt dışına kaçmak zorunda kalan emniyet müdürünün ve Osman’ın paragöz kardeşi Teoman’ın o güne kadar vurdukları volilerle hayatlarına devam ettiklerini okuruz.

Hikayede hiç kabul edemediğim ayrıntı ise, Şebnem’in intikamını alabilmek için tasarladığı senaryo gereği, Uluç Müdür’ü aşkına inandırabilmek için gösterdiği sahte çabalar ve birkaç hafta süreyle yatak arkadaşlığını şevkle sürdürüyor görünebilmesidir. Hepimiz insanız,  en bencil ve en kendini beğenmiş olanımızın bile duyguları vardır. Bir kadın sırf öç alabilmek için böylesine vıcık vıcık bir ilişkiyi sahici gibi göstermeyi nasıl başarır?  Mülkiye mezunu, yurt dışı eğitimli, özellikle strateji konularında çok tecrübeli, insan sarrafı, donanımlı, akıllı bir üst düzey yönetici bu yalan aşka nasıl inanır?

Ayfer Tunç bir söyleşisinde ülkemizin son otuz yılının sosyo-kültürel yönünü anlattığı bu çok başarılı üçleme için şunları söylemiş: Kapak Kızı alçak sesle “ortada bir hastalık var galiba” diyordu. Öfkeli ve yüksek sesli Yeşil Peri Gecesi ise buna “ölümcül çürüme” diye teşhis koydu. Osman ise bir düşüş romanı daha doğrusu bir “yere çakılma” hikayesidir.

Söyleşinin devamı için lütfen tıklayınız:  https://t24.com.tr/k24/yazi/ayfer-tunc-ile-soylesi-dusus-degil-yere-cakilma,2875

Bu yazıda Ayfer Tunç’un edebi kişiliğine ve yaşamının ayrıntılarına girilmeden, Kapak Kızı, Yeşil Peri Gecesi ve Osman’dan oluşan roman üçlemesinin tanıtımıyla yetinilmesi amaçlanmıştı.  Ancak, yazarımızın çok başarılı başka eserler de vermiş olduğunu belirtmeden geçmek istemiyorum.

Çok severek okumuş olduğum “Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi” adlı romanının Gabriel Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık adlı romanı ilebenzer tatta olduğunu” ilk söyleyen ben değilim. 515 sayfada 300’den fazla karakteri bir dantelin motifleri olarak işlemeyi başaran Ayfer Tunç adeta ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ yazmış ve her motifi (her bir karakteri birbirine ve bir öykümün bütününe bağlamayı başarmıştır.

Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı yaşantı kitabının altı Balkan ülkesi tarafından oluşturulan yarışmada Uluslararası Balkanika ödülünü aldığını ve tüm Balkan dillerine çevrilmesinin yanı sıra Suriye ve Lübnan’da Arapça olarak yayınlandığını bu yazı için araştırma yaparken öğrendim. Bu kitapla Balkan Coğrafyasında tanınan yazarın Yeşil Peri Gecesi adlı romanı Arnavutça, Slovence, Hırvatça başta olmak üzere tüm Balkan dilleri ile İtalyanca, Fransızca, Gürcüce, Çince ve Arapça olmak üzere 12 dile çevrilmiş ve yayınlanmış. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi adlı eseri ise İngilizce, Bulgarca, Hırvatça ve Macarca yayınlanmış. Hemen tüm kitapları Azerice’de yayınlanmıştır. Ayrıntılar için bu linkin ziyaret edilmesi önerilmektedir. http://kalemagency.com/ayfer-tunc/

Son dönemde Ayfer Tunç’un yeni bir  başarı haberi ise İngiltere’den ulaştı.  “2017 yılında British Council ve Londra Kitap Fuarı ile ortaklaşa başlatılan EBRD Edebiyat Ödülü’nün 2021 yılı uzun listesi açıklandı. Ayfer Tunç, 2020 yılında İngiltere’de Istros Books tarafından yayımlanan ve Türkçeden İngilizceye çevirisi Feyza Howell tarafından yapılan The Highly Unreliable Account of the History of a Madhouse (Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan iKısa Tarihi) adlı romanıyla ödüle aday gösterilen isimlerden biri oldu. Ödül, İngilizceye tercüme edilmiş ve Birleşik Krallık’taki bir yayıncı tarafından yayımlanmış eserler arasından en iyi edebi kurguya sahip kitaba verilmektedir.”

Bu yazıyı bağlamadan Ayfer Tunç’un yazmış olduğu ve hayatımıza renk katan, karşısından kalkamadığımız dizi ve film senaryoların da isimlerini hatırlatmak istiyorum.

Kızlar Yurdu (1992), Havada Bulut (2002), Aliye (2004), Binbir Gece (2007)Sessiz Fırtına (2007), Leke (2019), sevilen televizyon dizilerini yazmış, 72. Koğuş (2010), Usta (2008), Düş, Gerçek, Bir de Sinema (1995) adlı sinema filmlerinin senaryosunu kaleme almıştır.

Ayrıca annesi Yıldız Tunç’un adını müstear isim (takma ad) olarak kullanarak Arap Geceleri (2006), Güldünya (2009), Aşk ve Ceza (2010), Paramparça  (2014), Bir Zamanlar Çukurova (2018) dizilerinin senaryolarını da yazmıştı.

Elli yedinci yaşını sürmekte olan yazarken asla tekrara düşmeyen, her renk karakteri başarıyla yaratan üretken yazarımızın ulusal ve uluslararası edebiyatta daha nice başarılara imza atması beklenmektedir.

Birsen Karaloğlu

2 thoughts on “Ayfer Tunç’tan Bir Üçleme:  Kapak Kızı, Yeşil Peri Gecesi,  Osman/ Birsen Karaloğlu

  1. Sevgili Birsenciğim, devam niteliği taşıyan üç romanı tanıtmak zorlu bir işe soyunmak! Okuma istediği uyandırmayı biraz da eleştirmen başarır yapıtları inceleyip tanıtarak. Yazınla bunu başardığını söyleyebilirim… Kalemine sağlık…

  2. Birsen Karaloglu dedi ki:

    Bernacım, sizin donanımınızda bir edebiyat öğretmeninden “geçer not” almak beni umutlandırdı. Yola devam etmek için güç verdiniz. Çok teşekkür ederim.

Birsen Karaloglu için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir